13 Mart 2015 Cuma
TERCİH SİZİN
Dostlarım,
Bir insanın hem mangal gibi yüreği olabileceğine, hem de sevgisini özgür bir şekilde, her yerde, her zaman, hiçbir baskının esiri olmadan, hiç kimseden çekinmeden, gösterebileceğine, bütün hayatım boyunca inandım.
Bu inancım ve davranışlarım beni daha az erkek yapmadı.
İnsanların denize bakmaya bile korktuğu fırtınalarda, yelkenlim ile solo denizlere çıktım, yarışlara katıldım.
‘’Aman domuz çıkar, ayı çıkar karşına ‘’dedikleri dağları tepeleri köpeğimle karış karış gezdim.
Yıllarca Kanada’da Amerika’da belki de dünyanın en iyi kayak merkezlerinde, tepeden bakıldığında insanların yürüyerek bile inmeye çekindikleri tepelerde kayak yaptım.
Motosikletim ile Marmaris, Fethiye, Datça, Bozburun, Selimiye, Söğüt, neredeyse Ege bölgesinde gezmediğim yer kalmadı.
Beni motive eden neydi , bana bu gücü ve enerjiyi ne veriyordu biliyor musunuz.?
‘’SEVGİ’’evet, sevgi.
O dünya güzeli yeşil gözlü kadın. Eşim, Yasemin’im.
İşte o benim ödülümdü, o benim aldığım bir kupaydı, o benim harcadığım onca enerjiden sonra, hayatın bana sunduğu en güzel hediyeydi.
Duşumu alıp ona koşardım.
Beni hep kapıda, o melek gülüşü ,o güzelim gamzeleri ile karşılardı.
Sanki uzun zamandır birbirimizi görmemiş gibi sarılırdık birbirimize, öpüşürdük.
Hep bana ‘’Günün nasıl geçti sevgilim’’ diye sorardı’’ Ben de ‘’Şimdiye kadar çok iyiydi, bundan sonrası sana bağlı’’ diye cevap verirdim.
‘’Hımm, neler geçiyor aklından, ne planlar yapıyorsun bakalım’’ der, o güzelim gamzelerini göstererek hınzır hınzır gülerdi.
O bana hep aynı soruyu sorar bende ona hep aynı cevabı verirdim. Hiç usanmazdık. Öyle eğlenirdik ki.
Bazen ‘’yahu Yasemin ben taş fırın erkeği miyim’’ diye sorardım. Gülmekten yerlere yatardı.
‘’Yani sen benim taş fırın erkeği olduğuma inanmıyor musun’’ diye sorardım. Bu defa gülmekten o güzel gözlerinden yaşlar akmaya başlardı.
Sonra dayanamaz ben de onunla birlikte gülerdim.
Sonra da ‘’Gel bakalım buraya, taş fırın erkeğim benim’’ der sarılır, sarılır öperdi beni. Gülerdik, daha çok gülerdik.
Deniz, yelken, dağlar, kayak, motosiklet, hepsi sanki silindi gitti hayatımdan. Çünkü artık beni karşılayacak, bana sarılacak, benimle gülecek, bana takılacak o melek yok ki.
Biz birbirimizi çok seviyorduk be çocuklar, çok seviyorduk.
Marmarisliler bizi hiç ayrı ayrı görmediler ki. Hep el ele idik, göz göze idik, Her yere beraber gider, hiç kimseye kötü davranmaz, hiç kimseyi kırmazdık.
Biz sevgiyi, kimselere anlatmaya kalkışmadık, ama sevginin ve sevmenin ne olduğunu gösterdik.
Kasaba halkı bizi çok sevdi. Bizleri tanımayanların bile bakışlarından bizi sevdiklerini, karşıdan karşıya hissederdik.
Yasemin’imin gidişiyle yalnız ben öksüz kalmadım. Marmarisli dostlarım da öksüz kaldılar.
Aradan neredeyse 5 ay geçmesine rağmen, onlarda bu ayrılığa benim gibi hala alışamadılar.
Beni tek başıma dolaşırken görmeye dayanamıyorlar, biliyorum.
Ne bize ayrılığı ne de Yasemin’ime ölümü yakıştırabiliyorlar.
Bunu, karşılaştığımızda bana bakışlarından, hiç tanımadığım insanların beni durdurup boynuma sarılmalarından, ne diyeceklerini bilemediklerinden, suskunluklarından, gözlerinde ki hüzünden hissediyorum.
Bu bakışlar da sanki sessiz bir teşekkür gizli.
Belki de senelerdir onlara güzel bir beraberlik, mutlu bir evlilik, ayrılmaz bir birliktelik sergilediğimiz, bir sevgi sembolü olduğumuz için, duygu dolu bakıyorlar.
Erkeklik gururu, kadınlık gururu, taş fırın erkekliği, maçoluk, bizim dünyamız da yoktu. Hiç de olmadı. Çünkü bütün bunların insan beyninin insanlara oynadığı saçma oyunlardan başka bir şey olmadığını ikimizde biliyorduk.
Böyle triplere girmeye hiç ihtiyaç duymadık. Bizim sevgimiz bunların çok üstündeydi, çok üstündeydi.
Biz hep kalbimizi dinledik ve hep kalbimizin istediği şekilde yaşamayı tercih ettik.
Her fırsatta birbirimize sevgimizi söyledik.
Her fırsatta birbirimize sarıldık.
Ellerimiz hiç ayrılmadı ki birbirinden.
Dostlarım, eğer gerçek bir sevgi, unutulmaz bir birliktelik amacınızsa, sizde beyninizi
değil kalbinizi dinleyin.
Eğer bunu başarabilirseniz, beyninizin sevdiğinizle aranızda bir duvar örmek için ne kadar caba harcadığını fark edersiniz.
Belki de bu duvarın varlığını şimdiden hissediyorsunuzdur.
Eğer öyleyse, eğer hakikaten mutlu olmak istiyorsanız, ya bu duvarı yıkın, ya da sevdiğinizle el ele verip bu duvarın tepesine tırmanın.
Duvarın tepesinde oturup aşağıya baktığınızda, bambaşka bir dünyanın farkına varacaksınız.
Şunu iyi bilin ki araya ölüm girince, ne erkeklik gururu, ne kadınlık gururu, ne maçoluk, ne de taş fırın erkekliği kalacak.
İnanın hayat o kadar uzun değil. Seneler öyle çabuk geçiyor ki yetişemiyorsunuz bu hıza.
Mutlu olmak da sizin eliniz de, olmamak da.
Biz mutluluğu seçmiştik!!!
Tercih sizin.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder