19 Nisan 2015 Pazar

BAHAR’IMIN YAŞ GÜNÜ


Dün kızım Bahar 28. yaş gününü kutladı.
Bu kızımın annesiz kutladığı ilk yaş günüydü.
27 yıl eşim Yasemin, hayatını adadığı, dünyada en değer verdiği varlık olan kızını hediyelere boğdu, ona özel yaş günü kartları, tablolar yaptı. Sarıldı öptü, saçlarını okşadı defalarca.
Onu çok sevdiğini, onun gibi bir kızı olduğu için ne kadar şanslı olduğunu, onunla iftihar ettiğini fısıldadı kulağına hep.
Sonra yine sarıldı öpücüklere boğdu kızını, yine saçlarını okşadı defalarca.
İnsanın çocuğunun hem annesi hem babası olması, olmaya çalışması zor, çok zor.
Elimden geleni yaptım ama Yasemin’imin yokluğu o kadar belli oluyordu ki .
Bu seferki yaş günü tuzsuz ekmek gibi, çiçeksiz bahar, yıldızsız gökyüzü gibiydi. Hüzünlüydü, sanki ruhsuzdu.
Sonunda kızıma bir mektup yazdım ve ona mor bir orkide hediye ettim.
Kimbilir, belki ilerde o verdiğim mektubu okur, hatırlar. Bu gün benim Yasemin’imin resimlerine bakıp hatırladığım gibi .
“Olan ölene olur” lafı doğru. Bir varmış bir yokmuş gibi hissediyor insan.
Şimdi o yazdığım mektubu kızımın izniyle sizlerle paylaşıyorum
Sevgili kızım,
Demek bugün 28 yaşına giriyorsun, zaman nasılda uçup gitmiş.
Doğumunda kendimden geçtiğim, o kafasında üç adet kıvrık saç, bir gözü açık bir gözü kapalı, zayıf upuzun, sarı renkli, göbeğini ellerim titreyerek kestiğim kız çocuğu bugün 28 yaşına giriyor Teeeee.
Canım kızım, doğumundan bir ay sonra, ne senden ne de annen Yasemin’den artık ayrı kalamayacağımı, senin ve annenin an be an büyüdüğünüzü görmenin benim için dünyada ki en önemli hedef olduğuna inandım.
Birçok insanın hayal bile edemeyeceği, senelerce deli gibi çalışıp yarattığım kariyerimi, geleceğimi, her şeyi gözümü kırpmadan noktaladım ve hep sizlerin yanında olabileceğim yeni bir hayata yelken açtım.
20 yıl yaşadığım ve çok sevdiğim, vatandaşı olduğum Kanada’yı bıraktım, sizlerle beraber Türkiye’ye Marmaris’e kesin dönüş yaptım.
Senin köklerinden, akrabalarından uzak büyümene gönlüm razı olmadı.
Pişman mı oldum? Kesinlikle hayır. Sizlerle yaşadığım her dakika, her saat, her gün, her hafta, her ay, her sene için Allah’a dualar ettim, şükürler ettim.
Kıldığım her Cuma namazında, açtığım her oruç sonrasında ellerimi açıp Allah’tan annen ve senle yaşayabileceğim en uzun zamanı diledim.
Biz üçümüz bir sevgi yumağı oluşturduk. Albümlerimizde ki resimlere baktığımda bu o kadar belli ki.
Kasaba halkı bize “ayrılmaz üçlü” derdi, hatırlıyormusun? Hakikaten de ayrılmaz üçlüydük biz.
Sen hem şanslı hem de şanssızdın. Çünkü seni çok seven, üzerine titreyen ama aynı zamanda da çılgın bir annen ve baban vardı.
Hangi anne baba daha iki aylık kızlarını bağırlarına basıp Avrupa gezisine çıkar, millet o yaştaki çocuklarını evlerinden bile çıkarmaya korkarken.
Notre Dam Kilisesinin tepesinde mamanı yedin.
Eyfel Kulesinin tepesinde altını değiştirdik.
Louvre Müzesinde çamaşırlarını yıkadık.
Alhamra sarayının bahçesinde annenin bayıldığı, nilüferlerle dolu havuza soktuk seni.
Kamp yerlerinde ki lavabolarda banyo yaptın. Kamp arabasında uyumaya alıştın.
Venedik’te sana ilk bebek arabanı aldık.
Henüz daha altı aylıkken üç defa Atlantik geçtin. Ne hastalandın, ne şikayet ettin, ne de huysuzlaştın.
O kadar uslu, o kadar güler yüzlü bir çocuktun ki be kızım, gözünü açıp ta bizleri karşında görür görmez gülmeye başlardın.
Hiç ağlayarak uyandığını hatırlamıyorum ki.
Sana New York’ta kışın ortasında ikinci bebek arabanı aldık, ama az kalsın New York’ta poponu donduruyorduk.
Ben ve annen senle çok mutluyduk çok. Büyümeni adım, adım, dakika, dakika izledik. Hiç bir anını kaçırmamaya çalıştık.
Sonra yıllar geçti, büyüdün be yavrum. Senin bir gün artık yuvadan uçacağını annen de ben de biliyorduk.
Her baba kızı için mümkün olabilecek en güzel geleceği düşler.
Ne zaman senin evliliğini yargılasam melek annen hemen” Çocuklar mutlular. Damadım kızımı seviyor, kızımda onu seviyor. Benim için önemli olanda bu, o kadar” deyip kestirip attı ve konuyu kapattı.
Annenin mezarına gitmek istemediğini değil, gidemediğini biliyorum.
Annen hakkında konuşmak istemediğini değil, konuşamadığını da hissediyorum.
Orkideler senin de çok iyi bildiğin gibi annenin en sevdiği çiçeklerdi. Orkidelerle düğününüzün yapıldığı salonu cennete çevirmişti Yasemin’im.
O orkideler hala evimizin salonunda duruyorlar ve ben onlar gözüm gibi bakıyorum biliyormusun?
Sana verdiğim bu orkideye çok iyi bak kızım. Çünkü bu çiçek annenin ruhu ve benim sevgimle dolu.
Konuş onunla, dokun, sev onu, sevdiğini hissettir.
Göreceksin nasıl serpilecek, büyüyecek inanamayacaksın.
Yeniden bir seçim hakkım olsa aynı kararı verirmiydim bilmiyorum ama, senin baban, Yasemin’imin eşi olmaya gözüm kapalı “evet” derdim, “binlerce defa evet”
Maalesef bu senin ilk yaş günün annensiz. Biliyorum bu ikimiz içinde zor.
Ama o bizimle Bahar, Bazen bana dokunduğunu, senin o güzelim saçlarını okşadığını hissediyorum. İnan ki hissediyorum.
İşte böyle, badem gözlü güzel kızım, bana annesinin mirası.
İyi ki doğdun Alexia Bahar Karabenli Yılmaz.
İnşallah eşinle çoook uzun seneler birlikte en az ben ve annen gibi mutlu yaşar, birbirinize gösterdiğiniz sevgiyle, mutluluğunuzla diğer insanlara ışık tutar, örnek olursunuz.
Baban, Güven Karabenli
12-04-2015



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder