1 Eylül 2015 Salı
TEK BAŞINA TANGO OLMUYOR İŞTE!!!
Bizim İçmeler’in en yüksek tepesinde Yasemin’imle insan üstü emek harcayarak yarattığımız çok güzel bir evimiz var.
Evimizin hemen yanındaki sekiz adet lüks apartman dairelerinin yarısından fazlasını Ruslar satın aldılar. İnanılmaz güzel insanlar, inanılmaz güzel dostlar.
Bunlardan birisi Moskova’da yaşayan, her geldiğinde bana en kalitelisinden koca bir şişe viski hediye getiren, Serge isimli varlıklı, başarılı bir mimar.
Geçenlerde Marinada ki mağazamda otururken Serge benim telefonuma bir mesaj gönderdi. Mesajında Moskova’dan bir haftalığına Marmaris’e tatile geldiğini, beni çok görmek istediğini, Crazy Daisy isimli barda olduğunu, eğer vakit bulur gelirsem çok sevineceğini yazdı.
Bu adı geçen barın senelerdir önünden bile geçmek istemediğim, müthiş gürültülü ve itici bir yer olduğunu bilmeme rağmen, artık “arkadaş için çiğ tavuk bile yenir” moduna girdim. Gönül koyar, ne olur ne olmaz, belki bundan sonra bana viski falan getirmez korkusuyla, istemeye istemeye de olsa gitmeye karar verdim.
Crazy Daisy kalabalıktı ama Serge’yi bulmak zor olmadı.
Ukranya’lı birkaç kızın arasında elinde, içki kadehi, deniz tutmuş gibi iki yana sallanan Serge beni karşısında görünce Angelika Jolie’nin dudaklarını anımsatan dudaklarında tipik bir alkolik gülümsemesiyle bana sarıldı ve hemen bir viski ısmarladı.( Bu arada Serge bu dünyada tanıdığım tek Angelika Jolie dudaklı erkektir. Dalga geçmiyorum) Ruslarda adettir ama dudaktan öpüşmedik.
Tabi biribirimize hiçbir şey söyleyemedik müzikten. Önce sevgiyle birbirimize bön bön baktık. Sonra ikimizde birbirimizin kulağına bir şeyler bağırdık. Ne o bir şey anladı, ne de ben bir şey anladım.
Daha ben birinci içkimi bitirmeden, ikincisi, sonra üçüncüsü, derken şöyle bir etrafıma baktım;
Efendim burası taş döşeli büyük bir mekan ve her tarafa bistro masaları yerleştirilmiş. Yani insanlar oturmuyorlar. Masaların etrafında ayakta dikiliyorlar.
Hiç kimse birbirine bakmıyor ve dokunmuyor. Herkesin gözü bir yerlere dikilmiş ama baktıkları yeri görmüyor gibi bakıyorlar. Yani bakıyorlar ama baktıklarından emin değiller.
Müzik manyak bir volümde çalıyor ama dans eden yok.
En fazla bir omuz hareketi veya çok çılgınlaşırlarsa birazcık kalçalarını sallıyorlar, ama her beş dakikada bir sağ ellerini havaya kaldırıp baş parmaklarıyla yukardaki birini veya birilerini tehdit eder gibi işaret çakıyorlar.
Sanki “ben sana gösteririm” gibi hatta bazıları işi daha da ileri götürüp “ben senin ananı” gibi bir tarzla parmak sallıyorlar.
İşte böyle birbirlerini fark etmeyen, birbirlerine dokunmayan, ayakta gökyüzüne parmak sallayan yüzün üstünde insan. Tamamen kendi içlerine dönük bir çeşit masturbasyon topluluğu.
Konuşmak imkansız. Bakıyorum birisi ümitsiz ama iyi niyetli, yanındakinin kulağına bir şey söylemeye çalışıyor, daha doğrusu bağırıyor. Dinleyenin suratındaki salak ifadeden hiçbir şey anlamadığını fark ediyorsunuz. Sonra diğeri onun kulağına bağırıyor bu defa o salak ifade onun yüzüne yerleşiyor.
Gençliğimde benim gittiğim barları, diskoları düşündüm bir an.
Biz beraber gittiğimiz kızlara dokunmak için elimizden geleni yapardık. Sarılır dans ederdik. Sarılır öpüşürdük. Beraber el ele kucak kucağa dans ederdik. Ne Travolta kalırdı ne Grease.
Bu millet birbirine dokunmamak, göz göze gelmemek için ellerinden geleni yapıyor. Bunun neresi eğlence neresi, iyi vakit geçirmek?
Dördüncü viskiden sonra işaretle Serge’ye artık gitmem gerektiğini, daha fazla eğlenmeye ne zamanımın nede kalbimin müsait olduğunu anlattım.
O da bana işaretle “iyi geceler seni gördüğüme memnun oldum” dedi.
Bir an mors alfabesi kullanmayı düşündüm ama yorgun olduğumdan vazgeçtim.
Dünya nerelerden nerelere gelmiş. Eğlence sektörü öyle bir hale gelmiş ki ben işin içinden çıkamadım. Vay anasını sayın seyirciler.
Biz hayatımızı duygu dolu, birbirimize sarılarak, birbirimizin kokusunu, nefesini hissederek geçirdik. Öyle güzel yaşadık ki.
Yasemin’imle aramızda 14 yaş vardı. Tabi biz profesyonel olup sahnelere çıkmadık ama güzel yaşadık. İzlediğiniz videodaki gibi. Disiplinli, saygılı, sevgi dolu, gözlerimizde hep kalplerimizden çıkıp gelen o “iyi ki varsın, seni çok seviyorum” bakışı ile, Allah’a şükrederek.
Her seferinde sanki ilk defa sarılıyormuş gibi birbirimize sarılarak, titreyerek heyecanlanarak yaşadık biz.
Hayatımızdan müzik hiç eksik olmadı, saatlerce dans ettik yorulmadık, bıkmadık usanmadık “ ben sana mecburum” bizim şiirimizdi.
Biz birbirimize sarılıp dans ederken dünyamız değişirdi. Ne kimseyi görür ne fark ederdik.
Şimdi bu seyrettiğiniz videodan, o muhteşem tango gösterisinden, çekin alın o zarif, güzel, inanılmaz güzel dans eden kadını.
O sahnede ki dağ gibi, kendine güvenen, sevdiği kadınla tango yaparken her attığı adımda yerleri titreten, seyredenlerin kalplerinde adeta bir taht kuran adamın yerini, yapayalnız, kolları bomboş kalmış, şaşırmış ne olduğunu anlayamayan bundan sonra ne olacağını, ne yapacağını, ne yapması gerektiğini bilmeyen, sahnede kalsın mı, gitsin mi karar veremeyen yaşlı bir adamın aldığını göreceksiniz.
Çok güzel giyinmiş, yorgun, yalnız ve yaşlı bir adam.
İşte böyle güzel dostlarım benim. Ne kadar kendinizi inandırmaya çalışırsanız çalışın, ne kadar uğraşırsanız, uğraşın tek başına tango yapılmıyor.
Sahne orada, ışıklar orada, seyirciler de orada. Şov devam ediyor ama yeşil gözlü güzel kadınsız olmuyor işte.
Olmuyor,olmuyor işte.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder