23 Şubat 2015 Pazartesi

GÖNÜLDEN BAKIŞ


Sevgili dostlarım,güzel insanlar.

Söğütte kızımız Bahar'ın çektiği bu resimde Yasemin'imin gözlerindeki ifadeye,sevgiye çok dikkat edin. Bakın o sevgi o gözleri o yüzü nasıl güzelleştiriyor.

32 yıl hep böyle sevgiyle, ilgiyle bakan, söylediklerini dinleyen,her sırrını paylaşan, ağlarsa ağlayan, gülerse gülen,kendisine bir evlat verip dünyayı sevdiren, oturup beraber türküler söylediği en iyi dostu, hayat arkadaşını nasıl özlemez,nasıl yüreği yanmaz.

''Ölenle ölünmez!! inanın hiç bir şey ifade etmiyor sadece laf, bir klişe. Ölenle ölünüyor, gömülen sadece sevdiğiniz olmuyor, eğer hakikaten seviyorsanız, siz de onunla gömüldüğünüzü hissediyor ve bundan sonra ki ömrünüzün sadece bir gün doldurmadan ibaret olacağını isteseniz de istemezseniz de fark ediyorsunuz.

''Zaman her şeyin ilacıdır'' ise kuru teselli,çaresizlikle yaratılmış başka bir kelimeler topluluğu.. İnsanın hasreti, acısı gün geçtikçe daha bir artıyor.Belki de ilk zamanlar sıcağı sıcağına ne olduğunu anlayamıyorsunuz ve asıl acınız, üzüntünüz sonra başlıyor. Günler geçtikçe dalga dalga büyüyor,katmerleniyor.

Şimdi sizlerle inşallah yakında yayımlanacak olan son kitabım ''Yasemin.bak yeşil yeşil'' in giriş sayfasını paylaşıyorum.

İşte o güneş ve güneş batımı. hani yeryüzünün bütün renklerini sinesinde toplayan,hani Atatürk'ün İzmir Pasaport'ta oturup, rakısını içerken o Yunan asılı garsonu çağırıp ''Venizelos hiç buraya gelip güneş batışını seyredermiydi'' diye sorup aldığı ''Hayır efendim'' cevabı karşısında '' O zaman niye İzmir'i almaya kalktı ki'' diye merak ettiği, o güneş ve o güneş batımı.

İşte o güneş önce Pasaport'tan başlayıp, denizin kenarında perde duvar gibi dikilen, Yeşiltepe, Karataş, Göztepe, Güzeyalı apartmanlarını ve feribotu aydınlattı.

Sonra parkları, envai çeşit ağaçları, çiçekleri, mavi beyaz belediye bisikletlerini, piknik masalarında teneke bira içip midye dolma yiyen gençleri, tinercileri...Türbanlı aileleri geçip, İnciraltı'nda her an yıkılabilir zihniyeti ile emaneten yapılmış marketleri, müzikli salonlarını, balık restoranlarını, kafeleri söyle bir okşadı.

Sonra da Rusya'da kominizim zamanında inşa edilen devasa binalara benzeyen, Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi ana binasını altıncı katına, özel odaların bulunduğu koridorlardan birine geldi. Urla'ya bakan açık bir pencerenin önünde, tekerlekli sandalyede oturan, yeşil gözlü, saçları kemoterapiden dökülmüş güzel kadını ve Anthony Hopkins'e benzeyen, uzun beyaz saçlı,beyaz sakallı adama ulaştı...

''Hayatım!! dedi adam. ''Bak denizden rüzgar ne güzel esiyor. Hadi oksijenini biraz kapatalım da deniz havası al. Çok yoruldun. Eğer ihtiyaç duyarsan hemen açarım.'' '' Sen bilirsin'' dedi güzel kadın, oksijeni kapatılınca bunalacağını bile bile. O kocaman yemyeşil gözlerini kocasının gözlerine dikip gülümsedi. Zaten otuz iki yıllık evlilikleri süresinde hep 'peki' veya 'sen bilirsin' demeye alışmıştı.''Peki'' dedi ''Sevgilim hadi deneyelim:''


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder