20 Şubat 2015 Cuma

HERŞEY ŞANS DEĞİL


Yasemin aramızdan ayrılalı bu gün dört ay oldu dostlarım. Tam dört ay.. . Geceleri yatağa gitmek istemediğim, gündüzleri yataktan çıkmak istemediğim dört ay. Sevgilim olmadan neden yaşadığımı, nasıl yaşayacağımı , onun hasretine nasıl dayanacağımı bilmediğim, bilemediğim dört ay.

 Yasemin’i kaybettikten sonra bir çok kişi bana ‘’Ne kadar şanslıymışsınız 32 yıl böyle  güzel bir evlilik, böyle güzel bir  beraberlik yaşamışsınız’’ dediler.
Bense, güzel bir evlilik, güzel bir birlikteliğin bir şans eseri olmadığını, belki sadece birbirimize rastlamamızın bir şans olarak kabul edilebileceğini, mutlu bir evliliğin ve birlikteliğin temellerinde başka değerler olduğunu anlatmaya çalıştım.

Onlara sevginin, duyguların, sabrın, fedakarlığın, alçak gönüllüğün, affetmenin, nezaketin, anlayışın, zarifliğin ve çok çalışmanın, ne kadar gerekli olduğunu, mutlu bir beraberliğin ancak bu değerleri anlayıp yaşamakla mümkün olabileceğini vurguladım. Bizim 32 yıl bu değerleri fark ederek, yaşayarak mutlu bir birliktelik kurmayı başardığımızdan bahsettim.

Ben Yasemin’imi çok sevdim. O kadar sevdim ki, sevgimi ve sevgilimi birkaç sayfada izah etmem, anlatmam mümkün olmadığından Yasemin’ime ithaf ettiğim bir kitap yazdım.

Yasemin 32 yıl her sabah gözlerini açtığında bana ‘’Günaydın sevgilim’’ dedi, sarıldı ve öptü. Her gece uyumadan önce ‘’ İyi geceler sevgilim seni çok seviyorum’’ deyip sarılıp öpmeden uyumadı. Bazı geceler tansiyonum düşüp kabus gördüğüm de beni hep öperek uyandırdı. Sonra bana sımsıkı sarılıp‘’Geçti canım, geçti sevgilim’’ diyerek kollarında uyuttu.

Kanada’ya hiç ayrılmadığı Türkiye’den ve ailesinden ayrılıp daha 22 yaşında gencecik bir kız olarak geldi. İnanılmaz bir sabır ve azimle bir gün bile yakınmadan, kendini bu tamamen değişik ülkeye adapte edip beni kendine hayran bıraktı.

 O benim 10 yıl uzak kaldığım ülkeme bir köprü olup, memleketimi bana yeniden sevdirdi.

Kanada’da yaşadığımız sürece bir dakika boş oturmadı, gözlemledi devamlı kitap okudu resimler yaptı. Kendini inanılmaz geliştirdi. Bir defa olsun memleket ve aile özlemini dile getirmedi, şikayet etmedi.

Aldığımız evleri düzenleyip dekora ederken, saatlerce elleri su toplayana kadar özveriyle, heyecanla sevgiye çalıştı. Ben yoruldum, o yorulmadı.

Kanada’da ki o rüya gibi evimizin bahçesinde yaktığımız kocaman bir ateşin etrafında, Yunanlı, Latin Amerikalı, Kanadalı müzisyen arkadaşlarımla 40 ıncı yaş günümü kutlarken, kulağıma eğilip yüzünde o çok sevdiğim, güzel gamzelerini açığa çıkaran gülümsemesiyle, mahçup, mahçup’’ Bir bebeğimiz olacağını’’ fısıldadı.

Normal doğum yaptı Yasemin. Kızımızın doğumuna girdim. Sevgilimin ellerini tuttum. Alnında biriken ter damlaların sildim. Onunla beraber nefes aldım. Onun acılarını elimden geldiği kadar paylaşmaya çalıştım. Doğum belki de hayatımda en duygulandığım deneyimdi. Eşimin yavrumuzu doğurmak için yaşadığı sıkıntılara, sancılara, fedakarlığa bire bir şahit oldum. Kızım doğunca göbek bağını ellerimle kestim. Karımın saçlarını okşadım, gamzelerini ellerini öptüm öptüm. Defalarca teşekkürler ettim ona. Hem ona, hem de onun nezdinde bütün kadınlara karşı saygım sevgim, hayranlığım arttı.

Türkiye’ye kesin dönüş yaptığımızda, büyük bir hayat mücadelesi verdik. Hep benim yanımda oldu hep bana destek verdi. Günlerce, haftalarca, aylarca, hatta senelerce en az benim kadar çalıştı çabaladı.

Birbirimizi o kadar seviyorduk ki, bu sevginin bize verdiği o inanılmaz enerjiyle dünyaca tanınan mekanlar yarattık.

Kıvır kıvır saçlı, kocaman gözlü kızımızı kucağına alıp onu insan anatomisiyle tanıştırıp, sabırla resim yapmasını öğretti. Yılar sonra inanılmaz başarılı bir ressam olmasını sağladı.

Yaptığım en aptal işlere bile kızmadı. Önce o melek gülümsemesiyle yüzüme baktı, sonra kahkahalarla güldü. 32 yıl her yüzüme baktığında gülümsedi. Her Yasemin dediğimde yüzüme gülümseyerek baktı.

Hiçbir zaman, hiç kimsenin önünde hiçbir mekan da ne kendisini ne beni küçük düşürecek bir laf etmedi, harekette bulunmadı. Ne beni kötüledi ne şikayet etti. Ne dedikodu yaptı. Ne kimse hakkında kötü düşündü. Yaşadığı sürece bir tek insanı kırmadı, incitmedi. Telefonda bile gülerek konuşurdu.

Dağa çıktım, beninle dağa çıktı. Yelkene çıktım, benimle yelkene çıktı. Fırtınalı havalarda yat yarışlarına katıldım, benimle geldi. Motorsiklet aldım, arkama binip benimle seyahat etti. Kurt köpeklerimiz yavruladı, yavruları anneyle birlikte sildi temizledi yuvasına yerleştirdi.

İçmeler’e beraber çok güzel bir ev yaptık. Duvar içlerine tablolar yaptı. Dış duvarlara melekler resmetti. Birbirinden güzel vitray ışıklar, pencerelere vitray süslemeler yaptı. Deli gibi çalıştı. Bir şahaser ortaya çıkardı.

Açtığımız her mekana yaptığı tablolarla, yarattığı eserlerle ruh verdi, renk kattı. Birbirinden güzel tabloları satıldı, dünyanın her tarafına gitti.

O kadar güzel, kabiliyetli ve havalı bir kadın olmasına rağmen hep mütevaziydi. Ne kibirli oldu ne de kibirli olanları sevdi. Saçlarını makyajını hep kendisi yaptı. 32 yıl bir defa bile kuaföre gitmedi.

Hep yapıcı oldu. O güzel ağzından bir kere olsun kötü bir laf bir küfür duymadım, yapamazdı ki, söyleyemezdi ki.

Hastalığı sırasında ne şikayet etti, ne yakındı ne de hastalığından kimseye bahsetti. Onun kitabında kendi problemleri için başkalarını rahatsız etmek yoktu.

Son derece iyi niyetli ve kibardı.  Bir gün yine tedavisi için İzmir’e giderken bana’’Sevgilim belki de hakkımızda hayırlısı buydu. Bak hep benimlesin. Ben hastalanmasam kim bilir şimdi nerelerde, neler yapıyordun’’ dedi.

Yasemin bana bakarken gözleri hep sevgi doluydu. Sevgilim bana adeta gözleriyle değil kalbiyle bakardı.

 O lanet Hastalığın karşısına aslanlar gibi dikildi. Küçülmedi. Bu aşağılık hastalık onu acizleştiremedi, çirkinleştiremedi.

İnanılmaz affedici o kadar hoşgörü sahibiydi ki, İzmir’de, ameliyata girerken yattığı sedyeden ellerimi tutup beni teselli etmeye çalışıyor gülümsüyordu. Bir defa bile, böyle hayati tehlikesi olan bir ameliyata girerken, hayatında belki de en önemli varlık olarak gördüğü biricik kızının neden yanında olmadığını sormadı, yakınmadı.

O kadar sabırlı, o kadar güzel ve çevresine nazikti ki, kemoterapi bölümünde çalışanlar onu her gördüklerinde ‘’Sultanımız gelmiş’’ deyip utandırdılar. Ne zaman bir iltifat duysa hep utanırdı.

Tedavisi sırasında belki yüz kez kan alınmasına, onlarca defa röntgen, ultrason, mamografi, tomografi, pet, MR çekilmesine rağmen ne kızdı ne öfkelendi. Kendisine tedavi uygulayan insanlara karşı, canı çok da acısa hep gülümsedi ve kibar davrandı.

Biz birbirimizi çok sevdik.

Sevgilime hep iyi davrandım. Evliliğimiz süresince ona ne el kaldırdım ne hakaret ettim. Onun kendini geliştirmesi için elimden geleni yaptım.

Çok kabiliyetli, ve çabuk öğrenen ve zeki bir insandı. beni her zaman kendisine hayran bıraktı.

Allah ona ressamlığı zaten doğarken vermişti. Ona istediği bütün malzemeleri aldım. Gitmek istediği bütün okullara ve kurslara gönderdim. Her fırsatta onu seyahatlere çıkardım, müzelere, sanat galerilerine götürdüm. Sergiler açmasına yardımcı oldum.

Lokantalarımıza, mağazalarımızı ziyaret eden misafirlerimize Yasemin’in eserlerini gösterdim, tanıttım. Onu hep ön plana çıkardım.

Ne olursa olsun, nerde olursak olalım ona hep sarıldım ve sevgiyle öptüm. Ona her zaman onu ne kadar sevdiğimi ne kadar aşık olduğumu söyledim.

Ben de onu sabahları öpüp’’ Günaydın sevgilim’’ dedim. Ben de ona ‘’İyi geceler sevgilim, seni çok seviyorum’’ dedim. Geceleri uyumadan önce.

Ne zaman bir yerden dönsem, sanki uzun bir seyahatten dönmüş gibi ona sarıldım öptüm, sevgiyle çarpan kalp atışlarını dinledim..

Otuz iki yıl ellerini bırakmadım.

Yasemin beni sevdi. Çünkü benim insanlara haksızlık yaptığımı veya onların hakkını yediğime veya haysiyetleriyle oynadığıma bir kere olsun şahit olmadı.

Aileme sahip çıktım.  Karıma ve kızıma dünya bir tarafa kendileri bir tarafa olduğunu hep söyledim. Güzel eşimin onayı olmadan hiçbir projeye başlamadım. Ona ne kadar değer verdiğimi, kendisinin benim için olmazsa olmaz olduğunu hep hissettirdim.

Hastalığı sırasında ne kadar üzüldüğümü, yıkıldığımı fark etti. Test sonuçlarını beklerken kalbimin nasıl çarptığını duydu.

O kemoterapi koltuğunda oturup kimyasalları vücuduna zerk ederlerken sanki benim damarımdan bana veriyorlar gibi hissettiğimi bildi.

Geceleri hastanede oksijenle nefes alıp verirken benimde nefesimin daraldığını, zorlukla nefes aldığımı gördü.

O pet denen lanet makinaya girmeden Yasemin’i  kapattıkları 4  metre karelik her tarafı kurşunla kaplı oda da, yine kurşunla kaplı bir enjektörle damarına bir ilaç verip, bana odadan çıkmamı  radyo aktif miktarının zararlı olduğunu,  bir saat sonra çekime alınacağını söylediklerinde onu böyle bir odada bir saat bırakmamın mümkün olmadığını söyleyip, odadan çıkmayı reddettim. Sarılıp, ellerini tutup, öperek çekime kadar yanında kaldım.

Hastalığının her dönemi yanındaydım el eleydim onunla. O güzelim saçları döküldüğünde, üzülmesin diye her gün kafasını defalarca öptüm, okşadım. Bu görünüşünün de ona yakıştığını, yine çok güzel olduğunu, onu bu lanet hastalığın bile çirkinleştirmeye gücü yetmediğini defalarca söyledim. Defalarca söyledim.

Şimdi siz bu birlikteliğe şans diyebilirmisiniz?.

İnsan böylesine sevdiği birisini kaybedince, kendisini hiç alışmadığı,  alışamayacağı, adeta  boğulduğunu hissettiği  bir yalnızlık içinde buluyor. Yaşadıkları hayatın sadece bir anıların toplamı olduğunu anlıyor.  Hiç değilse bu anılar yetim, öksüz kalmasın diye yazmaya başlıyor.

Şimdi kalbimin neden ağrıdığını, onun hasretinin neden her geçen gün daha bir büyüdüğünü, neden yazdığımı, sevgilimle bir zamanlar oturduğumuz mekanların önünden neden geçemediğimi, onunla yürüdüğümüz yollara neden giremediğimi, o yanımda olmadan araba bile kullanamadığımı, müzik dinleyemediğimi, Yasemin’imin her yerde ama hiçbir yerde olmadığının beni ne kadar yorduğunu, ne kadar yıprattığını belki daha iyi anlayabilirsiniz .

Hepinizi çok seviyorum. Lütfen benim için, bu gün sevdiğinize veya sevdiğiniz birine sarılıp onu ne kadar sevdiğinizi, iyi ki hayatınızda var olduğunu söyleyin. Şunu iyi bilin ki; Ben bunu bir defa daha yapabilmek için hayatımı verirdim.

Hala vakit varken.

                               
                                                                    

1 yorum:

  1. Ne yorum yapılabilir ki; Saygıyla, sevgiyle eğilir insan sadece...Ben bir de gülümseme yolladım bu güzel fotoya ve Yasemin'e :)

    YanıtlaSil