Yasemin aramızdan ayrılalı bu gün
dört ay oldu dostlarım. Tam dört ay.. . Geceleri yatağa gitmek istemediğim,
gündüzleri yataktan çıkmak istemediğim dört ay. Sevgilim olmadan neden
yaşadığımı, nasıl yaşayacağımı , onun hasretine nasıl dayanacağımı bilmediğim,
bilemediğim dört ay.
Yasemin’i kaybettikten sonra bir çok kişi bana
‘’Ne kadar şanslıymışsınız 32 yıl böyle güzel
bir evlilik, böyle güzel bir beraberlik
yaşamışsınız’’ dediler.
Bense, güzel bir evlilik, güzel bir birlikteliğin bir şans
eseri olmadığını, belki sadece birbirimize rastlamamızın bir şans olarak kabul
edilebileceğini, mutlu bir evliliğin ve birlikteliğin temellerinde başka
değerler olduğunu anlatmaya çalıştım.
Onlara sevginin, duyguların, sabrın, fedakarlığın, alçak
gönüllüğün, affetmenin, nezaketin, anlayışın, zarifliğin ve çok çalışmanın, ne
kadar gerekli olduğunu, mutlu bir beraberliğin ancak bu değerleri anlayıp
yaşamakla mümkün olabileceğini vurguladım. Bizim 32 yıl bu değerleri fark
ederek, yaşayarak mutlu bir birliktelik kurmayı başardığımızdan bahsettim.
Ben Yasemin’imi çok sevdim. O kadar sevdim ki, sevgimi ve
sevgilimi birkaç sayfada izah etmem, anlatmam mümkün olmadığından Yasemin’ime
ithaf ettiğim bir kitap yazdım.
Yasemin 32 yıl her sabah gözlerini açtığında bana ‘’Günaydın
sevgilim’’ dedi, sarıldı ve öptü. Her gece uyumadan önce ‘’ İyi geceler
sevgilim seni çok seviyorum’’ deyip sarılıp öpmeden uyumadı. Bazı geceler
tansiyonum düşüp kabus gördüğüm de beni hep öperek uyandırdı. Sonra bana
sımsıkı sarılıp‘’Geçti canım, geçti sevgilim’’ diyerek kollarında uyuttu.
Kanada’ya hiç ayrılmadığı Türkiye’den ve ailesinden ayrılıp
daha 22 yaşında gencecik bir kız olarak geldi. İnanılmaz bir sabır ve azimle
bir gün bile yakınmadan, kendini bu tamamen değişik ülkeye adapte edip beni
kendine hayran bıraktı.
O benim 10 yıl uzak
kaldığım ülkeme bir köprü olup, memleketimi bana yeniden sevdirdi.
Kanada’da yaşadığımız sürece bir dakika boş oturmadı, gözlemledi
devamlı kitap okudu resimler yaptı. Kendini inanılmaz geliştirdi. Bir defa
olsun memleket ve aile özlemini dile getirmedi, şikayet etmedi.
Aldığımız evleri düzenleyip dekora ederken, saatlerce elleri
su toplayana kadar özveriyle, heyecanla sevgiye çalıştı. Ben yoruldum, o
yorulmadı.
Kanada’da ki o rüya gibi evimizin bahçesinde yaktığımız
kocaman bir ateşin etrafında, Yunanlı, Latin Amerikalı, Kanadalı müzisyen
arkadaşlarımla 40 ıncı yaş günümü kutlarken, kulağıma eğilip yüzünde o çok
sevdiğim, güzel gamzelerini açığa çıkaran gülümsemesiyle, mahçup, mahçup’’ Bir
bebeğimiz olacağını’’ fısıldadı.
Normal doğum yaptı Yasemin. Kızımızın doğumuna girdim. Sevgilimin
ellerini tuttum. Alnında biriken ter damlaların sildim. Onunla beraber nefes
aldım. Onun acılarını elimden geldiği kadar paylaşmaya çalıştım. Doğum belki de
hayatımda en duygulandığım deneyimdi. Eşimin yavrumuzu doğurmak için yaşadığı
sıkıntılara, sancılara, fedakarlığa bire bir şahit oldum. Kızım doğunca göbek
bağını ellerimle kestim. Karımın saçlarını okşadım, gamzelerini ellerini öptüm
öptüm. Defalarca teşekkürler ettim ona. Hem ona, hem de onun nezdinde bütün
kadınlara karşı saygım sevgim, hayranlığım arttı.
Türkiye’ye kesin dönüş yaptığımızda, büyük bir hayat
mücadelesi verdik. Hep benim yanımda oldu hep bana destek verdi. Günlerce,
haftalarca, aylarca, hatta senelerce en az benim kadar çalıştı çabaladı.
Birbirimizi o kadar seviyorduk ki, bu sevginin bize verdiği
o inanılmaz enerjiyle dünyaca tanınan mekanlar yarattık.
Kıvır kıvır saçlı, kocaman gözlü kızımızı kucağına alıp onu
insan anatomisiyle tanıştırıp, sabırla resim yapmasını öğretti. Yılar sonra
inanılmaz başarılı bir ressam olmasını sağladı.
Yaptığım en aptal işlere bile kızmadı. Önce o melek
gülümsemesiyle yüzüme baktı, sonra kahkahalarla güldü. 32 yıl her yüzüme
baktığında gülümsedi. Her Yasemin dediğimde yüzüme gülümseyerek baktı.
Hiçbir zaman, hiç kimsenin önünde hiçbir mekan da ne
kendisini ne beni küçük düşürecek bir laf etmedi, harekette bulunmadı. Ne beni
kötüledi ne şikayet etti. Ne dedikodu yaptı. Ne kimse hakkında kötü düşündü.
Yaşadığı sürece bir tek insanı kırmadı, incitmedi. Telefonda bile gülerek
konuşurdu.
Dağa çıktım, beninle dağa çıktı. Yelkene çıktım, benimle
yelkene çıktı. Fırtınalı havalarda yat yarışlarına katıldım, benimle geldi.
Motorsiklet aldım, arkama binip benimle seyahat etti. Kurt köpeklerimiz yavruladı,
yavruları anneyle birlikte sildi temizledi yuvasına yerleştirdi.
İçmeler’e beraber çok güzel bir ev yaptık. Duvar içlerine
tablolar yaptı. Dış duvarlara melekler resmetti. Birbirinden güzel vitray
ışıklar, pencerelere vitray süslemeler yaptı. Deli gibi çalıştı. Bir şahaser
ortaya çıkardı.
Açtığımız her mekana yaptığı tablolarla, yarattığı eserlerle
ruh verdi, renk kattı. Birbirinden güzel tabloları satıldı, dünyanın her
tarafına gitti.
O kadar güzel, kabiliyetli ve havalı bir kadın olmasına
rağmen hep mütevaziydi. Ne kibirli oldu ne de kibirli olanları sevdi. Saçlarını
makyajını hep kendisi yaptı. 32 yıl bir defa bile kuaföre gitmedi.
Hep yapıcı oldu. O güzel ağzından bir kere olsun kötü bir
laf bir küfür duymadım, yapamazdı ki, söyleyemezdi ki.
Hastalığı sırasında ne şikayet etti, ne yakındı ne de
hastalığından kimseye bahsetti. Onun kitabında kendi problemleri için
başkalarını rahatsız etmek yoktu.
Son derece iyi niyetli ve kibardı. Bir gün yine tedavisi için İzmir’e giderken
bana’’Sevgilim belki de hakkımızda hayırlısı buydu. Bak hep benimlesin. Ben
hastalanmasam kim bilir şimdi nerelerde, neler yapıyordun’’ dedi.
Yasemin bana bakarken gözleri hep sevgi doluydu. Sevgilim
bana adeta gözleriyle değil kalbiyle bakardı.
O lanet Hastalığın
karşısına aslanlar gibi dikildi. Küçülmedi. Bu aşağılık hastalık onu
acizleştiremedi, çirkinleştiremedi.
İnanılmaz affedici o kadar hoşgörü sahibiydi ki, İzmir’de,
ameliyata girerken yattığı sedyeden ellerimi tutup beni teselli etmeye
çalışıyor gülümsüyordu. Bir defa bile, böyle hayati tehlikesi olan bir
ameliyata girerken, hayatında belki de en önemli varlık olarak gördüğü biricik
kızının neden yanında olmadığını sormadı, yakınmadı.
O kadar sabırlı, o kadar güzel ve çevresine nazikti ki, kemoterapi
bölümünde çalışanlar onu her gördüklerinde ‘’Sultanımız gelmiş’’ deyip utandırdılar.
Ne zaman bir iltifat duysa hep utanırdı.
Tedavisi sırasında belki yüz kez kan alınmasına, onlarca
defa röntgen, ultrason, mamografi, tomografi, pet, MR çekilmesine rağmen ne
kızdı ne öfkelendi. Kendisine tedavi uygulayan insanlara karşı, canı çok da
acısa hep gülümsedi ve kibar davrandı.
Biz birbirimizi çok sevdik.
Sevgilime hep iyi davrandım. Evliliğimiz süresince ona ne el
kaldırdım ne hakaret ettim. Onun kendini geliştirmesi için elimden geleni
yaptım.
Çok kabiliyetli, ve çabuk öğrenen ve zeki bir insandı. beni
her zaman kendisine hayran bıraktı.
Allah ona ressamlığı zaten doğarken vermişti. Ona istediği
bütün malzemeleri aldım. Gitmek istediği bütün okullara ve kurslara gönderdim.
Her fırsatta onu seyahatlere çıkardım, müzelere, sanat galerilerine götürdüm.
Sergiler açmasına yardımcı oldum.
Lokantalarımıza, mağazalarımızı ziyaret eden misafirlerimize
Yasemin’in eserlerini gösterdim, tanıttım. Onu hep ön plana çıkardım.
Ne olursa olsun, nerde olursak olalım ona hep sarıldım ve
sevgiyle öptüm. Ona her zaman onu ne kadar sevdiğimi ne kadar aşık olduğumu
söyledim.
Ben de onu sabahları öpüp’’ Günaydın sevgilim’’ dedim. Ben
de ona ‘’İyi geceler sevgilim, seni çok seviyorum’’ dedim. Geceleri uyumadan
önce.
Ne zaman bir yerden dönsem, sanki uzun bir seyahatten dönmüş
gibi ona sarıldım öptüm, sevgiyle çarpan kalp atışlarını dinledim..
Otuz iki yıl ellerini bırakmadım.
Yasemin beni sevdi. Çünkü benim insanlara haksızlık
yaptığımı veya onların hakkını yediğime veya haysiyetleriyle oynadığıma bir
kere olsun şahit olmadı.
Aileme sahip çıktım. Karıma ve kızıma dünya bir tarafa kendileri
bir tarafa olduğunu hep söyledim. Güzel eşimin onayı olmadan hiçbir projeye
başlamadım. Ona ne kadar değer verdiğimi, kendisinin benim için olmazsa olmaz
olduğunu hep hissettirdim.
Hastalığı sırasında ne kadar üzüldüğümü, yıkıldığımı fark
etti. Test sonuçlarını beklerken kalbimin nasıl çarptığını duydu.
O kemoterapi koltuğunda oturup kimyasalları vücuduna zerk
ederlerken sanki benim damarımdan bana veriyorlar gibi hissettiğimi bildi.
Geceleri hastanede oksijenle nefes alıp verirken benimde
nefesimin daraldığını, zorlukla nefes aldığımı gördü.
O pet denen lanet makinaya girmeden Yasemin’i kapattıkları 4
metre karelik her tarafı kurşunla kaplı oda da, yine kurşunla kaplı bir
enjektörle damarına bir ilaç verip, bana odadan çıkmamı radyo aktif miktarının zararlı olduğunu, bir saat sonra çekime alınacağını
söylediklerinde onu böyle bir odada bir saat bırakmamın mümkün olmadığını söyleyip,
odadan çıkmayı reddettim. Sarılıp, ellerini tutup, öperek çekime kadar yanında
kaldım.
Hastalığının her dönemi yanındaydım el eleydim onunla. O
güzelim saçları döküldüğünde, üzülmesin diye her gün kafasını defalarca öptüm,
okşadım. Bu görünüşünün de ona yakıştığını, yine çok güzel olduğunu, onu bu
lanet hastalığın bile çirkinleştirmeye gücü yetmediğini defalarca söyledim. Defalarca
söyledim.
Şimdi siz bu birlikteliğe şans diyebilirmisiniz?.
İnsan böylesine sevdiği birisini kaybedince, kendisini hiç
alışmadığı, alışamayacağı, adeta boğulduğunu hissettiği bir yalnızlık içinde buluyor. Yaşadıkları
hayatın sadece bir anıların toplamı olduğunu anlıyor. Hiç değilse bu anılar yetim, öksüz kalmasın
diye yazmaya başlıyor.
Şimdi kalbimin neden ağrıdığını, onun hasretinin neden her
geçen gün daha bir büyüdüğünü, neden yazdığımı, sevgilimle bir zamanlar
oturduğumuz mekanların önünden neden geçemediğimi, onunla yürüdüğümüz yollara
neden giremediğimi, o yanımda olmadan araba bile kullanamadığımı, müzik
dinleyemediğimi, Yasemin’imin her yerde ama hiçbir yerde olmadığının beni ne
kadar yorduğunu, ne kadar yıprattığını belki daha iyi anlayabilirsiniz .
Hepinizi çok seviyorum. Lütfen benim için, bu gün
sevdiğinize veya sevdiğiniz birine sarılıp onu ne kadar sevdiğinizi, iyi ki
hayatınızda var olduğunu söyleyin. Şunu iyi bilin ki; Ben bunu bir defa daha
yapabilmek için hayatımı verirdim.
Hala vakit varken.
Ne yorum yapılabilir ki; Saygıyla, sevgiyle eğilir insan sadece...Ben bir de gülümseme yolladım bu güzel fotoya ve Yasemin'e :)
YanıtlaSil