18 Mayıs 2015 Pazartesi

AMA ONLAR BİR MELEKLE YAŞAMADILAR Kİ



Her insanın bir içi dünyası var ve bu dünyalar birbirinden çok farklı.

Eskiler “beş parmağın bile beşi bir değil” demişler ne kadar doğru.

Hayatta bir olayı herkese uygulayamazsınız, daha doğrusu uygularsınız da herkes farklı farklı tepkiler verir beş parmağın beşi bile aynı olmadığından.

Yas tutmak, hasret çekmek, gönül acıcı, ölüm acısı çekmek de aynı.

Kimi ömrü boyunca yas tutar, kimi birkaç ay içinde, kimi birkaç sene içinde, kimi birkaç gün içinde bitirir işi.

Ben bitiremeyenlerdenim.

Şu anda Netsel Marina’daki Yasemin ve kızım Bahar’ın dünyanın emeğini vererek yarattığı şahaser mağazamızda yalnız oturuyorum.

Her tarafım Yasemin’imin yarattığı o güzel tablolarla çevrili yani her yanım Yasemin. Yani Yasemin’im her yerde.

Dışarıda şahane bir güneş var henüz insanı yakmayan cinsinden.

Karşımdaki alanda sevimli bir telaş içinde genç ressamlar resimlerini sergiliyorlar.

Ben senelerdir dışarı bakarken yasemin’imin kapıdan içeri girip güneş arkasında, yüzünde o güzel gülümsemesiyle bana sarılmasına o kadar alışmıştım ki.

Tam yedi aydır dışarı bakıyorum ve hep bekliyorum. Sanki, sanki hala ümidim var, sanki o gittiği yerden dönecek bana öyle bir sürpriz yapacak ki.

Nasıl heyecanlanırdım Allahım nasıl sevinirdim. Vücudunun her santimetre karesini öperdim. O şu kapıdan içeri girse.

Sarılırdım, konuşurdum, anlatırdım, gülerdim ağlardım yine başlardım, yine anlatırdım. Yedi ay neler neler yaşadığımı anlatırdım. Bak bir daha beni bırakıp gitme derdim. Gönül koyardım.

Eğer gitmesi gerekiyorsa onu bu defa yalnız bırakmazdım, giderdim onunla nereye gitmemiz gerekiyorsa beni nereye götürürse, veya nereye götürürseler, hiç düşünmezdim. Evet bu defa giderdim. Ne yapmam gerekiyor sa da yapardım. Yapardım da giderdim de.

Son yedi aydır yaşadıklarımı bir daha yaşamamak için her şeyi yapardım. Giderdim işte.

Yasemin hayatının son günlerini geçirdiği Yücelen hastanesinde yatarken çok sevdiğim bir arkadaşım beni aradı ve bugün yarın bir bebek beklediklerini söyledi ve Yücelen Hastanesinde olduklarını ekledi.

Ona bizimde aynı hastanede kaldığımızı ve oda numaramızı söyledim. Tam bizim odamızın üstünde ki oda da kalıyorlarmış.

Sonra tatlı bir kız çocukları dünyaya geldi. Ne olur hiç değilse göbek adını Yasemin koyun diye rica ettim. Onlarda beni kırmadılar çocuklarının göbek adını Yasemin koydular.

Yasemin henüz hayattaydı minik Yasemin doğduğunda.

İşte ben bugün dükkanımda oturup Yasemin’in kapıdan girmesi hayallerini kurarken arkadaşım ve eşi Minik Yasemin’i getirdiler beni ziyarete.

Henüz yedi aylık ve gözler aynı Yasemin.

Pırıl, pırıl o yeşil gözler gözlerimden hiç ayrılmadılar. Nereye döndürürlerse canımı hemen dönüp gözlerini gözlerime dikti.

Babası da bende birden yüreklerimizi dolu dolu hissettik ikimizde ağladık.

Giderlerken Minik Yasemin başı arkada hala bana bakıyordu.

İşte böyle dostlarım herkesin acısı ayrı. Birçok dost beni teselli etmeye çalışıyorlar yedi aydır. Allah onlardan razı olsun.

Bazen kızıyorlar ve yeter artık diyorlar. Artık gerçekleri kabul et, kendine gel toparlan, hayata sarıl diyorlar.

Herkes birilerini kaybediyor, bak sağına soluna hiç kimse senin kadar uzatmıyor bu işi eninde sonunda toparlanıyorlar diyorlar.

Kızıyorlar, hatta azarlamaya kadar götürüyorlar işi.

“Ama” diyorum. “Ama, onlar bir melekle yaşamadılar ki!!!

Onlar bir melekle yaşamadılar ki.!!!!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder