25 Mayıs 2015 Pazartesi

BAK YEŞİL YEŞİL



Diğer Anadolu şehirlerini bilmem ama Sivas’ta ortaokul ve lise yıllarında büyük seks açlığı çekerek büyüdük. 

Bu açlık bilhassa lise günlerinde daha somut hale geldi. 

Lisemizin o zamanlar şahane bir bahçesi vardı. Bahçede kızlar bir tarafta, erkekler bir tarafta veya oturur veya gezer çaktırmadan birbirleri ile paşlaşırlardı.

O kısacık tenefüslerde ne romantizm yaşanırdı ne romantizm… Kaşla göz arasında işaretler çakılır, mektuplar verilir, halli halli iç geçirilir, baygın bakışlarla bir dahaki tenefüse mesajları verilir, sonra sınıflarımıza dönerdik.

Küçük ve tutucu bir şehir olan Sivas’ta1950, 1960, hatta 1970 yıllarında karşı cinsten biriyle flört etmek, büyük bir hadiseydi. Bir erkekle yalnız gezerken görülen bir kızın hemen adı çıkar, haber anında şehrin en akla gelmez mahallelerine kadar yayılırdı.

Üniversiteyi kazanıp İstanbul’a gelince işler biraz daha değişti.

Hiç değilse kızların birçoğu kız talebe yurtlarında kaldıklarından aile ve mahalle baskısı biraz olsun ortadan kalktığından bu ikili ilişkiler biraz daha su yüzüne çıkmaya başladı.

Artık kızlarla elele tutuşarak gezmeye, sinamalara gidip arka sıralarda falan oturmaya başladık.

Yine de hep endişe ettik. Hep korktuk aman kızın kasap akrabası olur, minibüs şoförü dayısı olur diye. Ne yaparsak yapalım, nereye gidersek gidelim hep o kalp çarpıntısının orada olduğunu hissettik.

Ben öbürlerinden daha şanslıydım çünkü arkeoloji okudum. Bizim kızlarımız farklı ailelerden geldiklerinden, kız erkek ilişkileri daha serbest daha liberaldi.

Arkeoloji Bölümünün diğer bölümlerden farklı bir enerjisi vardı. Ders aralarında koridora dizilir, sigaralarımızı yakar, çaylarımızı yudumlarken Kızlara şarkı söyletir, dans ederdik.

Ben öğrenciliğimin yanı sıra Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı Turizm Bürosunda çalıştığımdan ve kız arkadaşlarımın hepsi yabancı olduğundan rahattım. Yani yerli malı kullanmadığımdan ne endişe ediyordum ne de mahalle baskısı umurumdaydı.

Sonunda Kanada’ya Üniversiteye gitmek nasip oldu.

Toronto şehrinde üniversiteye başladığımda cennete düştüğümü zannettim. Her taraf birbirinden güzel kızlarla doluydu. Her akşam partiler, içki müzik inanamamıştım.

O zamanlar Bob Dylan, Joan Baez, Cat Stevens ,James Taylor, Johnny Mitchel, Jimi Hendrix günleriydi. Bizler çiçek çocuklarıydık. Çok eğleniyorduk. Bulmuşa dönmüştüm, acaba cennettemiydim ne.

Omuzlarıma kadar uzun, yarı kıvırcık, yarı dalgalı saçlarım, biçimli kısa siyah sakallarım, incecik vücudumla güzel bir adamdım( Simdi en az 25 daha ağırım) Birde İngilizceyi aksanlı konuşmam beni kızların daha da ilginç bulmalarını sağladığından, Türkiye de kaybettiğim yılları kazanmak için inanılmaz bir hızla, her gördüğüm, beğendiğim kızla çıkmaya başladım. Ne aile korkusu, ne mahalle baskısı, gel keyfim gel rekora doğru koşuyordum sanki.

Hani hepiniz bilirsiniz tarih kitaplarından; Deli İbrahim’e mesir macunu yedirmişlerde senelerce bir şey olmamış. Sonunda İbrahim Bey öyle bir azmış ki tutabilene aşk olsun. İşte aynen öyle.

Oda arkadaşım Tom Masney’le artık üniversite partilerinin gülü olmuştuk. Akşam fırsat buldukça gittiğimiz okulun diskosunda kızlar etrafımızda bir çember oluşturuyor, bizse en beğendiklerimizi seçip, o yıllarda pek bir popüler olan Travolta’nın bütün figürlerini döktürüyorduk.

O kadar popüler olmuştuk ki Tom ile üniversite koridorlarında yürürken kızların bizi işaret edip “işte bunlar” diye birbirlerine fısıldadıklarını duyuyor, suratımızda bir azgın teke gülümsemesiyle duymamazlıktan geliyorduk.

Bu arada üniversite masraflarımı karşılamak için bazı geceler ve hafta sonları taksi kullanıyordum. Okuldakiler yetmiyor gibi birde taksi kullanırken tanıştığım bir yığın kız arkadaşım olmuştu. Kimler yoktu ki listede öğrenciler, ev hanımları, sekreterler, ressamlar, öğretmenler, garson kızlar, barmen kızlar, hostesler, tele kızlar, bilgisayar uzmanları ve şimdi hatırlayamadığım çeşitli mesleklerden gelen boy boy, renk renk kadınlar.

Sonra mezun oldum. Daha mezun olmadan çok iyi bir öğrenci olduğum için Shereton otelleri beni işe aldı. Kısa zamanda ilerledim ve bu defa da işim icabı çok daha klas, zengin ve kültürlü kız arkadaşlarım oluşmaya başladı. Kimisiyle seyahate çıktım, kimisiyle beraber yaşadım, kimisiyle anı yaşadım. Mekanlar, kıyafetler değişti. Saçlarım kısaldı.

10 yıl Türkiye’ye hiç dönmedim. 10 yıl sonra, her yıl bir başka bir arkadaşımla tatile geldim. Son gelişimde Yasemin’i gördüm ve evlendim.( Tabi bu kadar basit değil, son kitabım,Yasemin bak yeşil yeşil detayları veriyor)

Şimdi ben bütün bunları neden yazdım sizlere, neden sizlerle paylaştım. Öğünmek içinmi, yoksa “vay anasını ne adammış” dedirtmek için mi yazıyorum.

Hiçbirisi değil. Sizlere geçmişim de ne kadar egoist, ne kadar kendine odaklanmış ve ne kadar kendi zevkinden başkasını düşünmeyen bir insan olduğumu anlatmak için. İşte Yasemin böyle bir adamın evlenme teklifine “evet” dedi ve onun teknesine binmeyi kabul etti.

O fırtınalardan, o dalgalardan, soğuktan, sırıl sıklam ıslanmaktan korkmadı. O teknenin batacağına hiç ama hiç inanmadı. Sonunda o tekne ile sağ salim limana ulaşıp bağlayacaklarına inandı. Bütün kalbiyle inandı.

Evet sonunda onun inandığı oldu ve limanımıza girip teknemizi bağladık.

Sonra Yasemin bana döndü ve yüzünden hiç gitmeyen o melek gülümsemesiyle. “Sana neden evet dedim biliyormusun Güven” dedi. “Senin geçmişini, senin ne mal olduğunu çok iyi biliyordum ve bu beni hem ürkütüyor hem de çok negatif yapıyordu sana karşı. Bir de benden 14 yaş büyüktün. Ama sen benimle konuşurken gözlerinin içine çok dikkatli baktım. Bunlar yalnız ve sevgiye susamış bir insanın gözleriydi. O kadar güzel o kadar merhamet doluydular ki, insana böyle bakan birisi kötü olamaz diye düşündüm.

İşte o an kararımı verdim ve bundan sonra hayatımı ölene kadar seninle paylaşmaya, her ne olursa olsun senin yanında olmaya yemin ettim”

“Bana hiçbir şey kanıtlamaya mecbur değilsin. Bana nasıl bir insan olduğunu da izah etmek zorunda da değilsin. Ben senin nasıl birisi olduğunu zaten biliyorum. Hayatında ki bütün kaprisler sona erecek sana söz veriyorum. Ben zaten kapris yapmayı bilmem ki. Beni sev, veya sevmek için gayret göster. Eğer sen bir adım atarsan ben on adım atmaya hazırım. Ben sana “evet” dediğim anda seni hayatımın sonuna kadar seveceğime, sana hayatımın sonuna kadar sadık kalacağıma, seni hayatımın sonuna kadar destekleyeceğime ve üzmeyeceğime söz verdim kendi kendime. Bak Türkiye’den uçakla 14 saat uzakta bir ülkede yaşıyoruz. Eğer sen istersen birbirimizin her şeyi, annesi, babası, bacısı, kardeşi her şeyi oluruz, seninle ikimiz kendimize öyle güzel bir dünya yaratırız ki. Yeterki sen iste”dedi.

İşte 21 yaşındaki bu gamzeli dünya güzeli kız bana kendisinden 14 yaş büyük kazık kadar bir herife işte böyle bir hayat dersi verdi. Ona öyle bir aşık oldum ki ondan önce tanıdığım herkes bir anda tamamen silindi kayboldu gittiler sonsuza kadar.

Sonra kıvır kıvır saçlı, kocaman kocaman gözlü bir kız çocuğumuz oldu ve onu verebileceğimiz bütün sevgiyi vererek çok güzel büyüttük. Yasemin ona ressamlığını ben de ona müziğimi verdim.

Birbirimizi çok sevdik. Bu sevgi inanılmaz bir enerjiye dönüştü ve Marmaris’te her yaptığımız yer güzelliği ile ruhu ile insanların hayranlığını kazandı. Dünya litaratürüne geçti.

İnsanlar bizi çok sevdiler, birlikteliliğimiz ve aramızda ki sevgi kasabalılara örnek oldu.

9 Eylül hastanesinin o kasvet dolu, ümit dolu, acılı, korkutucu, hiç bitmeyen koridorlarında ellerimde Yasemin’in bilmem kaçıncı kan değerleri, raporları için koştururken her türlü pazarlığa hazırdım.

O kadar çok yalvardım ki ellerimi gök yüzüne açıp,”eğer birisinin gitmesi gerekiyorsa Yasemin’imi bağışla ne olur beni al” diye.

Çünkü o güzel insan güzelliği ile, insanlığı ile, asilliği ile, kişiliği sanatıyla bu dünyaya benden çok daha fazla yakışıyordu.

Yaşamayı çok daha fazla hak ediyordu, benim yeşil gözlü güzel kadınım çok daha fazla. Bu dünyanın ona ihtiyacı vardı.

Sonrasını, sonrasını biliyorsunuz.

Ben sözümü tuttum “Yasemin, bak yeşil yeşil” ismini verdiğim kitabımı bitirdim.

Şimdi sıra sizde. Bu kitabı alın. Nereden alabileceğinizi bile bilmiyorum, bilince size yazarım.

Bu kitap sizi hayatınızı yeniden gözden geçirmenize zorluyacak. Sevdiğinizle ilişkinizi inceletecek. Birlikteliğinizi etkiliyecek. Aranızda büyüttüğünüz o problemlerin önemsizliğini, anı yaşamanın ne kadar önemli olduğunu, hayatınızın bir anda tersyüz oluvereceğini çok değişebileceğini, bunu bilerek yaşamanın gerekliliğini gösterecek sizlere.

Hayat arkadaşının ne manaya geldiğini de anlatacak sizlere.

Dedim ya ben sözümü tuttum.

Benden bu kadar diyorum.



1 yorum:

  1. Seni cok seviyorum Güven abim. Kitabını dun akşam 22 de aldım ve bir göz atayım sonra okurum dedim. Ama ne mümkün. .. kendimi kitabin sonlarında buldum. Tebrik ediyorum Güven abi. Yaşadıklarınızı tahayyul etmek bile cok zor.Allah a emanet ol abim.arayacağım seni. Selamlar bizden. Cengiz Erdik

    YanıtlaSil