Sevgili dostlarım
Sevgilinizi kaybedince sanki her şey de onunla beraber
kayboluyor gibi oluyor.
Ne mehtabın güzelliği ne çiçeklerin rengi, ne kuşların
cıvıltısı, ne dağların morluğu, ne denizin mavisi kalıyor. Baktıklarınızı
görmüyorsunuz, sanki perde inmiş gibi hissediyorsunuz gözlerinize.
Sıkılıyorsunuz, çok sıkılıyorsunuz, her şeyden
sıkılıyorsunuz.
İlk karşılaşma, ilk elele yürüyüş, ilk öpüşme, çocuğunuzun
olması, Roma seyahati, Paris^te kaybolma, ev aldığınızda ki heyecan, bahar kutlamaları,
çocuğunuzun yaş günü, hastalık, hastane hatıraları, ameliyatlar, kemo terapiler
derken bir an bu kadar yüklemeden çıldıracak gibi oluyorsunuz,
kaldıramıyorsunuz.
Öyle bir doluyorsunuz ki kalbiniz parçalanacak bütün
yaşadıklarınız her tarafa saçılacak gibi hissediyorsunuz. İnanılmaz
yoruluyorsunuz panik oluyorsunuz.
Çok özlüyorsunuz sevdiğinizi, isyan ediyorsunuz niye böyle
oldu bize diye, bu bize yapılır mıydı diye.
Sonra ne yapalım, 32 yıl çok mutluyduk, diye düşünüp
avunuyorsunuz.
Bu sizi birazcıkta olsa rahatlatıyor gibi oluyor.
Bakın ne yazmış Ahmet Batman “Bana İkimizi anlat” kitabında.
“İnsan elbette yalnız yaşayabilir. Ama birisine alıştıysa ve onsuz kalırsa
bunun adı yalnızlık olmuyor. Bizlere yalnızlığı çok yanlış öğrettiler. Etrafınızda
kimse yoksa yalnız olduğunuzu hissedebilirsiniz ama çok alıştığınız biri yoksa
eğer, bunun adı yalnızlık değil onsuzluk oluyor.
O kadar doğru ki. Ben Kanada da yaşarken 10 yıl Türkiye’ye
dönmedim. 10 koca yıl dile kolay, ailenden arkadaşlarında, vatanından,
toprağından uzak 10 yıl.
Ama o 10 yıl yalnızlığa tahammül ettim, katlandım.
Bu yaşadığım yalnızlık değil, apayrı Ahmet Batman’ın yazdığı
gibi “Onsuzluk” yani Yasemin’sizlik.
Yasemin gideli sadece 6 ay oldu. Kahroluyorum. Her ay, her
hafta, her gün, her saat, her dakika onu özlüyorum, çok özlüyorum.
Bu yalnızlık değil bambaşka bir acı, bambaşka bir duygu evet
“onsuzluk”
Ne olursa olsun şunu çok iyi bilin ki sevgi dolu, sevgiyle
yaşayan insanlar, yarattıkları huzurla çevrelerindekileri ısıtıyor, sevgileriyle
ışık tutuyorlar.
Geçenlerde gittiğim bankaların birisinde çalışan zarif bir
hanım bana “Allah size sabır versin Güven Bey biz Yasemin hanımı çok özlüyoruz.
O bankaya geldiği zaman sanki bankaya güneş doğardı” dedi.
Yasemin’imle her gittiğimiz mekanda insanlar bizim ışığımızı
hissederler ve bizi çok severlerdi.
Yasemin’i kaybettikten sonra sizlere yazılar yazdım.
Sizlerle duygularımı paylaştım.
Güzel eşim o kadar özel ve o kadar ender gelecek bulunacak
bir insandı ki onun “ Alın yazısı, kader, hepimizin başına gelecek, Allah
geride kalanlara ömür versin” gibi beylik laflarla gömülüp gitmesini,
unutulmasını istemedim.
Sizlerin onu tanımasını istedim. Onun özelliklerini, onun o
güzel yüreğini ve kişiliğini bilmenizi istedim.
İstediğime ulaştım. Binin üstünde okuyucum gönderdikleri
mesajlarla sevgilime rahmet dilediler. Onu tanımadıklarını ama çok sevdiklerini
yazdılar. ”Işıklar içinde yatsın” dediler.
Misyonumu tamamladığımı hissettim.
Yazılarıma son vermeye karar verdim. Yeter artık diye düşündüm.
Çünkü yıpranmış ve yorulmuş hissediyordum kendimi.
Okuyucularımdan öyle bir tepki geldi ki inanamazsınız.
Bana “lütfen yazmaya devam edin, biz üzülüyoruz ama siz bize
ışık tutuyorsunuz”
diye yazdılar.
“Yazılarınız içimizde sevgi tomurcukları oluşturuyorlar,
varlığını unuttuğumuz duygularımızı yeniden hayata döndürüyorsunuz” diye
yazdılar
Ağrı’dan, Mersin’den, Kırklareli’den, Büyükada’dan,
Eskişehir’den, Kütahya’dan neredeyse her yerden çok duygulu mesajlar aldım, ben
de çok duygulandım.
“Mademki öyle” dedim ve yazılarıma bir müddet daha devam
etmeye karar verdim.
Sizlerle paylaştığım her şey birebir sevdiğimle yaşadıklarımdır.
Ne bir fazla ne bir eksik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder