22 Kasım 2017 Çarşamba

BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ
Geçenlerde gözlerim yoruldu. Yazıma biraz ara verdim. Dirseklerimi çalışma masama dayadım. İki elimle yüzümü tuttum. Neden benim de pırıl pırıl bir mersedesim yok acaba diye kızdım.
Hatta kafamı çalışma masama vurmak geldi içimden. İsyan bile ettim kaderime. Ne güzel olurdu, ama hava atardım haa. Bir de koca tesbih sallandırırdım dikiz aynasından. Bütün arabaları sollar sollar geçerdim. Beni seyredenlerin gözlerindeki kıskanç bakışları yakalardım. Sonra da pişmiş kelle gibi sırıtırdım, diye öküzce hayaller kurdum.
Ahhh... şu banka borçları olmasa, turizm eskisi gibi kazandırsa, yine bire alıp ona satsak. Seyahatlere çıksam. En lüks lokantalarda yemek yesem. Şu uzuuun bacaklı, ince belli, dimdik yürüyen Rus dilberleri süzüp, ben de iç üstüne, iç geçirsem. Hesap, kitap yapmadan pahalı giysiler alsam. Gucci gözlüklerim, Armani pijamalarım, Paul Shark donlarım olsa, diye düşündüm. Sonra düşündüklerimden utandım. Ateş bastı. Sakallarımin altından yüzümün kızardığını hissettim. .
Televizyonlarda artık en geri zekalıların bile inanmadığı şu iğrenç taraflı yayınları kesseler. Uzun adam ekranlara çıkmasa, bağırmasa, tehdit etmese, gaf üstüne gaf yapmasa, daha fazla batmasa, ülkeyi daha fazla batırmasa, Amerika bütün politikacıları, politikaları, gizli teskilatları, yardakçılarıyla yerin dibine batsa. Dünya kurtulsa ne olur? Diye sordum kendi kendime.
Arkadan konuşmalar, dedikodular, dedikocular, çifte standartlar olmasa. Durmadan kadınlarla uğraşmasalar. Dinler ortadan kalksa. Din kitapları, kiliseler, camiler, sinagoklar, imamlar papazlar hahamlar, din bezirganları sonsuza kadar ortadan kaybolsalar. Allah ile aramıza girmeseler, girmeye çalışmasalar. İnsanlara da bilgisayarlara yükler gibi doğa sevgisi, hayvan sevgisi insan sevgisi, kibarlık, hassaslik, zariflik, yüklemek mümkün olsa ne güzel olurdu diye de düşündüm.
Sonra, neyi paylaşamıyoruz acaba, "kim ne götürmüş lan?" diye sordum, bir de tokat atmak istedim kendi kendime. Ama kıyamadım. Öksüz, yetim, dulum ya... Birden öptüğum kızlar aklıma geldi nedense. Gezdiğim ülkeler, boşalan rakı şiseleri, ilk arabam, ilk işim, ilk evim, ilk aşkım, ilk hayalkırıkĺığım, mutlu günlerim acı dolu günlerim birer birer gözlerimin önünden geçtiler.
Sonra çok muhterem bir dostun cenazesine gittim. Dua ettim, toprak attım. Herkes gitti. Ben kaldım. Mezarı suladım. Tuğlaları yıkadım. Çicekleri düzelttim. Bire bir vedalastım. ." Ne guzel birisiydin Elizabeth, melek kadın" dedim. Tesekkur ettim. Sonra bütün mezarlığı gezdim. Bütün mezarları, baķımlı, bakımsız, görkemli, gariban, yıkılmış, unutulmus, hepsini inceledim. Kimine dokundum, kiminin çiceklerini düzelttim. Üşenmedim, mezar taşlarındaki kadın erkek isimlerini teker teker okudum. Keşke mezar taşları bilgisayar ekranı olsa merak ettiklerimin dügmesine basıp hayat hikayelerini okumak mümkün olsaydı diye hayal kurdum. Bir tanesinin dayanamadım resmini çektim. Sizlerle paylaştım.
Sanki hiç yaşamamış gibiydiler.
(Bu yazım dünyayı paylaşamayanlara)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder