22 Kasım 2017 Çarşamba

HEPSİ BU MUDUR DEVAM
Geçen haftaki "HEPSİ BU MUDUR" Başlıklı yazımda, "Ďünyaya tekrar gelmek istermisiniz?" soruma okurlarımın bir çoğunun "Hayır tekrar gelmek" istemiyorum" yanıtı verdiğini, duygulandığımı, üzüldüğümü yazmıştım.
Uzun bir süre ne yazacağımı düşündüm. Gelen mesajları ve yorumları defalarca okudum. Şu sonuca vardım ; Bu yanıtları verenler aslında dünyayı sevmediklerinden değil, dünyada olup bitenlerden, yaşadıkları üzücü olaylardan, kötu tecrübelerden ve maalesef insanlariın bencilliğinden, vefasızlığından, zalimliğinden, vurdumduymazlığından bıkıp usandıklarından böyle bir karar almışlardı. Yani dünya masumdu. Suç her zamanki gibi insan oğlundaydı veya kaderleri böyleydi.
Kışisel nedenlerinizi bilemem ve herhangi bir yorum yapamam. Ancak son 15 yılda ülkemizde sahit olduğumuz olayları kabullenmemiz, ıçimize sindirmemiz mümkün değil. Adeta ülkenin üstüne ölu toprağı serptiler. Hepimiz etkilendik, yaşamdan soģuduk, soğuttular.
Bizleri bu hale düsürmek, ülkemizi mutsuz, umutsuz insanların yaşadığı bir ülke haline getirmek için şeytani oyunlar oynanıyor, plan üstüne planlar yapılıyor.
Bu işin politik çirkinliğini hepiniz biliyorsunuz. Defalarca yazdık paylaştık. Tekrar etmek istemiyorum. Ama bu işin bir de psikolojik yanı var. Televizyonlarda devamli kötü haberler ve insanı deprasyona sokmak amacıyla yapılmış proğramlar yayınlanıyor. İnsanları mutlu edecek pozitif düşündürecek, umitlendirecek proğramlara özellikle neredeyse hiç yer verilmiyor. Seyrettiklerimizin hemen hemen tümü acı, gözyaşı, hastalık, ölüm, şiddet iç eriyor. Ne zaman bu proğramlardan sıkılıp yabancı bir film izlemeye kalksak acaip yaratıklar, kan, şiddet, ateşlenen çeşit ceşit silahlar, cinayetler, toplu katliamlar görüyoruz. Belgesel filmler bile şiddet ve vahşet dolu. Ceylanları parçalayan arslanlardan, önüne geleni yutan dev yılanları izlemekten gına geldi artık.
Bu filmlerin yapıldığı Holywood denen yerin kimlerin elinde olduğunu ve dünyadaki insanlara her istedikleri mesajı verdiklerini, görsel medyayı nasıl kontrollarında tuttuklarını dünya alem biliyor.
Ikinci dünya harbinde naziler binlerce Yahudiyi kamplarda toplayıp, deprasyona sokmak için her seyi denediklerini, bu arada nazi bilim adamlarının bu insanların reaksiyonlarını, davranış biçimlerini, ruh hallerini gözlemleyerek, sözüm ona bilimsel araştırma yaptıklarını biliyor muydunuz?. Binlerce insanın deney faresi gibi kullanıldığına inanabiliyor musunuz?
Bana sorarsanız ayni pislik bize uygulanıyor. Bu seytan ruhlu yaratıklar şimdi aynı taktıği bize uygulayıp olanları inceliyor, davranışlarımızı, ruh halimizi ,yaşamımızı, yaşam tarzımızı gözlemliyorlar.
Peki ama ne yapmamız lazım? Cep telefonlarında, bilgisayarlarda bayrak zincirleri yaparak, Atamızin resimlerini paylaşarak bir yere varamayız. Reaksiyon göstermeliyiz. Üzerimize oynanan oyunları fark etmeliyiz. Uyanmalıyız, dur demeliyiz, isyan etmeliyiz.
Açın pencerenizi "Yeter ulan, ben bu geri zekalı programları, bu asparagas haberleri, bu yalanları, bu vahşet içeren filmleri, bu iç karartıcı dizileri seyretmek zorunda değilim" diye bağırın. Komşularınız duysun, utanmayın. Seyretmeyi reddedin. Onları kendi silahlari ile vurun. Reytinglerini düşürün, sürünsünler. Bakın, birer birer, birbiri ardına nasıl kayboluyorlar. Deney fareleri olmadığımızı gösterin onlara. Asıl gücün kimin elinde olduğunu o melanet dolu kafalarına sokun.
Yukarıda yazdığım gibi kişisel nedenlerinizi bilemem ve yorum yapamam. Ama bu duruma dur demek sizin elinizde. Bu ülkeyi güzellestirmek,dünyanızı hayatınızı değiştimek de sizin elinizde.
Belki o zaman daha farklı düşünürsünüz.
Bu gece Marmaris'te mehtap o kadar güzel ki. Denizin yüzü pırıl pırıl seyretmeye doyamıyorum. Marmaris'i İçmeler'e bağlayan sahildeki o eşsiz yolda yürüyor, denizden püfür püfür esen oksijeni ve iyotu ciğerlerime cekiyorum. Kimseler yok, yol bomboş. Önünden geçtiğim evlerin pencerelerinden akseden ışıklardan açık televizyon ekranlarını fark ediyorum.
Daha ne yazabilirim bilmiyorum...
(Bu yazımı lütfen paylaşırsaniz sevinirim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder