28 Haziran 2018 Perşembe

KORE ANILARI, İSMET KARABENLİ 1
Sevgili "F" vitaminlerim. Bu anlatacaklarımı Abim İsmet Karabenli'nin bana anlattığı gibi, onun ağzından anlatacağım. Sizde o güzel adamın dizinin dibine oturmuş, o anlatıyor, siz dinliyormuş gibi okuyun.
Yıl 1953 . Ülke Kore ile yatıyor, Kore ile kalkıyor. Bir de NATO çıktı. Birleşmiş Milletler, NATO sanki velinimetimiz. Beynimizi yıkıyorlar. Devamlı "Allah'tan biz varız yoksa Rusya hemen tepenize biner. Ah o komunistlerden herşey beklenir. Mesajları veriliyor. Komunist ne, ne yapar, yenilir mi, içilir mi kimse bilmiyor ama "kötü çok kötü birşey. Allah yüzlerini göstermesin. Kafir onlar kafir" deniyor.
NATO, Birleşmiş Milletler ne isterlerse yapıyoruz. Kore'de savaş var asker göndermeniz lazım diyorlar. "Lan Kore nere Türkiye nere ? Bizim Kore'de ne işimiz var?" diye kimse sormuyor. Kuzu kuzu "Evet" diyor başımızdakiler. Bir de devamlı gazetelerde Birleşmiş milletler yetkilileriyle sırıtarak çektirdikleri resimler yayınlanıyor.
Efendim Kore'ye gidecekler iki şekilde belirleniyor. Kura ile ve gönüllüler olarak. Ben astsubayım ve gönüllü oluyorum. Sivas'lıyım ya, kabadayıyım ya, delikanlıyım ya, rahatlık battı ya. Anamın, babamın yalvarmaları karşı çıkmaları bir kulağımdan giriyor bir kulağımdan çıkıyor. Kore'li kardeşlerimi kurtarmaya gidiyorum. Kahraman olacağım ya.
Neyse sefer günü geldi. İstanbul'dan koca bir askeri gemiye bindik, yerleştik. İskele çocuklarını uğurlamaya gelen aileler, akrabalar, arkadaşlarla dolu. Beni uğurlayan kimse yok. Malum o zamanlar Sivas'tan İstanbul'a seyahat kolay değil. (Geçmiş gün herhalde babam gelmişti)
Sonunda marşlar gözyaşları, alkışlar, iç geçirmeler, el sallamalar ile gemimiz limandan ayrıldı.
Açık denize çıktık. Bir dalga, bir rüzgar, koca gemi beşik gibi sallanmaya başladı. Kusan kusana. Bir böğürtüdür gidiyor. Bizimkilerin en az yüzde doksanı ne gemiye binmiş ne deniz görmüş, sürünüyorlar. Üniformalar yeşil, suratlar yeşil bir görünüm ki gülermisin ağlarmısın. Karayağız mehmetcikler düşman yüzü görmeden, bir kurşun bile sıkmadan "ölüyorum anam" diye feryatlar içinde safra çıkarıyorlar. Bir şey yiyip içmenin mümkünü yok. Biz subaylar, ast subaylar birliği ayakta tutmaya çalışıyoruz biz ayakta duramıyoruz ki.
Sonunda gemimiz bir limana yanaştı. Daha Kore'ye çok var. Nasıl sevindik nasıl sevindik tarif edemem. Aman şükür ayağımızın altında hareket etmeyen bir zemin bulduk dedik, dünyalar bizim oldu. Bu sevinç kumandanlığın yaptığı anonsla sona erdi. Karaya sadece subayların çıkmasına izin veriliyordu.
Bütün astsubayları topladım. "Arkadaşlar" dedim "bu yapılan büyük haksızlık. Günlerdir gemide sürünüp duruyoruz. Subaylar insan da biz değilmiyiz? Boşverin emri biz de çıkalım". Bir iki homurdanma oldu, ama sonunda emre karşı gelmeye, karaya çıkmaya karar verdik.
Zaman geldi bizim gurup gemiden çıktık daha bir kaç yüz metre gitmeden inzibatlar ve güvenlik bizi yakaladıkları gibi gemiye geri getirip hapse attılar. Bir kaç saat sonra mahkemeye ifade vermeye çıkarıldık. Ben ve Ankara'lı Cemal hariç diğerleri pişman olduklarını söylediler. Yanlış yaptıklarını itiraf ettiler ve serbest bırakıldılar. Biz "Pişman değiliz. Bu haksızlık, elimize fırsat geçse yine yaparız" dediğimizden. Hücremize geri postalandık.
En az dört, beş saat geçti, kapı açıldı emir subayı girdi. "Sizi paşa, Cemal Madanoğlu görmek istiyor" dedi. Çıktık, generalin odasına götürüldük. Karşısında hazır ola geçtik Cemal Paşa kıvırcık saçlı, esmer boylu boslu, arslan gibi bir adam. Oturduğu yerden bizi bir süzdü. Sonra odadakilere "siz çıkın" dedi. Herkes çıkınca ayağa kalktı. "Pişman mısınız lan" diye sordu. "Hayır paşam pişman değiliz. Günlerdir kendimize bakamadık, erlerimizle uğraşıyoruz. Süründük yorulduk karaya çıkmak bizim de hakkımızdı" Dedim. Güldü paşa. Cemal'e döndü. "Sende mi aynı fikirdesin lan" diye sordu. "Evet paşam" dedi Cemal, bana pis pis bakarak.
Paşa etrafımızda bir kez döndü. Sonra "Ulan" dedi " Bütün bu yaptıklarınızdan sonra eğer pişmanız deseydiniz ağzınıza sıçacaktım Hadi siktir olun gidin şimdi görevinizin başına dönün.
Öyle bir selam verip çıktık ki.
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder