5 Kasım 2015 Perşembe

YEMİN EDERİM BAĞRIMA TAŞ BASMAYA RAZI OLURDUM


Ne hoş bir güzelliği vardır, hafif adımlarla gülümseyerek dünyadan geçenlerin, kimseye bir kötülüğü dokunmadan yaşayanların, onurlu bir yaşamı seçenlerin.
Virginia Woolf
YEMİN EDERİM BAĞRIMA TAŞ BASMAYA RAZI OLURDUM
1970 yılında Kanada’ya gittim. O yıllar Türkiye’de yaşadıklarım beni o kadar bezdirmiş, yıldırmıştı ki tam 10 yıl dönmedim. Tam 10 yıl. Dile kolay. Eşinden dostundan, arkadaşından, akrabalarından, memleketinden ayrı tam 10 yıl.
10 yıl sonra, iki yıl üst üste Türkiye’ye tatile geldim. İkinci gelişimde Yasemin’ime rastladım. Bir yıl sonra da evlendik ve güzelimi Kanada’ya aldım gelin getirdim.
Yasemin benim akrabamdı ve ben onu bebekliğinden tanırdım. Aramızda 14 yaş vardı. Yasemin’in dedesi ile benim annem halaoğlu, halakızıydı. Yani Yasemin benim kuzenimdi. Bütün ailemi tanırdı. İkimiz de çerkesdik.
İşte böyle Yasemin bir anda benim her şeyim oldu. Ben de onun her şeyi oldum. Kocası, annesi, babası, kardeşi, arkadaşı, abisi, akrabası her şeyi.
O kadar iyi arkadaş olduk, o kadar bağlandık, o kadar sevdik ki birbirimizi. Bir Köroğlu, bir Ayvaz misali, Kanada gibi Türkiye’den uçakla 12 saat uzakta, Türkiye’den 9 defa büyük, kocaman bir ülkede. İşte sevgimiz böyle sağlamlaştı, böyle kemikleşti bizim. Birbirimizle, birbirimiz için yaşamayı öğrendik.
Toronto’da Yasemin’imle yaşarken bazen beni çok üzen rüyalar görürdüm. Bu rüyalar üç aşağı beş yukarı hep birbirinin aynı gibiydi. Yasemin’i Türkiye’ye gönderiyordum tatile ve geri dönmüyordu. Çocukluk aşkıyla birlikte olmaya karar veriyor, kaybolup gidiyor, kimse de nerede olduğunu bilmiyordu.
O kadar üzgün uyanırdım ki bu rüyalardan. Kalbim gümbür, gümbür çarpardı. Neden derdim, neden, ne güzel seviyorduk birbirimizi, ne güzel alışmıştık birbirimize, neden? Kalbim öyle bir ağrır, öyle kötü olurdum ki.
Sonra uyanır yanımda huzur içerisinde, mışıl mışıl uyuyan güzel karımı fark ederdim. Dünyalar benim olurdu. Ona sarılırdım uyandırmadan saçlarını koklardım. Gülümserdim sessizce öperdim. Bazen gözlerim yaşarırdı, öyle duygulanırdım ki. “Seni çok seviyorum, seni çok seviyorum” diye fısıldardım, “Rüyaydı, yine rüyaydı” derdim kendi kendime sevgilimi uyandırmadan.
Şimdi bana bir seçim hakkı verseler, ölüm mü yoksa, seni terk edip başkasıyla yaşaması mı diye, yemin ederim hiç düşünmeden başkasıyla yaşasın der, bağrıma taş basmaya ve çok üzülmeye razı olurdum. Hayatım boyunca mutsuz olmayı ve onu özlemeyi de kabullenirdim.
Ben Yasemin’i seviyordum, çok seviyordum. Ve ben sevginin de, sevmenin de ne olduğunu biliyorum, hem çok iyi biliyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder