HAYAT BU!..
Yaşlılık beni ne ürkütüyor ne de korkutuyor. Hatta zaman zaman yaşlılığın zevkini bile çıkarıyorum diyebilirim. Aslında yaşlanınca insanda bir rahatlık duygusu oluşuyor ki sormayın gitsin. Mesela bir pantolon veya bir çift ayakkabı alıyorum, ohhhh diyorum artık bu da beni götürür. Araba muayenesinde iki yıl veriyorlar, ne güzel iki yılda kim ölür kim kalır, diyorum kendi kendime, sonra bir daha da bu muameleleri yapmak zorunda kalmam artık diye bir seviniyorum, bir seviniyorum bilemezsiniz. Pasaportumu uzatmaya gittiğimde 5 yıl yeter mi? Diye sordular. Dünyalar benim oldu. Memur kadın olmasa sarılıp öpecektim, ne kadar iyi niyetlisiniz diye.
Allah’ıma şükürler olsun, ara sıra nefesimin daralması haricinde başka bir sağlık sorunum yok. Bazen birilerine kızdığım zaman tansiyonum yükseliyor.( siz bilirsiniz kimlere, daha doğrusu kime kızdığımı son yıllarda) sonra şeytanın esiri olmuş, cehennemin dibine atılacak bu insanlara kızdığım için kendi kendime kızıyorum, tansiyonum normale dönüyor ilaç milaç kullanmadan. Şu ülkede tansiyonu normal adam mı kaldı diyor şikayet etmiyorum. Öyle tepeden tırnağa kontroller, testler falan yaptırmıyorum. Yani arının deliğine çöp sokmaya niyetim yok. Kasaplar bekleyebilirler.
Ama şu yalnızlık korkusu, şu bir işe yaramama, bir kenara atılma, elden ayaktan düşme paniği yok mu, işte o bitiriyor insanı. Arkadaşlar, sevgililer, eski dostlar, akrabalar nasıl olsa sonunda dönerim diyemedikleri, daha doğrusu diyemeyecekleri bir yerlere gidiyorlar. Onlar “Ben gidiyorum" dedikçe, bizler moral vereceğiz diye “Hayır bir yere gitmiyorsun, aslan gibisin, iki gün de iyileşirsin” diye yalanlar söyleyip, ahkam kestiğimizden, ne doğru dürüst sarılabiliyor, ne vedalaşabiliyor, ne de helalleşebiliyoruz. Nereye gittiklerini ne onlar biliyorlar ne biz. "Sağ salim vardım, merak etmeyin iyiyim” diyen yok ki hiç gidenlerden, var mı? Yahya Kemal’in “Birçok gidenin hepsi memnun ki yerinden, birçok seneler geçti dönen yok seferinden” mısralarını okuyup teselli buluyoruz birazcık ta olsa. Ama her gidenin ardından insanın kalbinde hiç geçmeyecek bir sızı, alnında bir daha silinmeyecek bir çizgi, gözlerinin altında biraz daha morluk oluşuyor.
Yani ne gidenler tam gidiyor, ne kalanlar tam kalıyor. Yani boşuna yazmamış adam “ Hayat bu!, işte bu yüzden dolup boşalır meyhaneler” diye. Yani rakı-balık, şarap-peynir bahane, züğürt tesellisi. Aslında hepimiz biliyoruz, kadehlerin neden dolup dolup boşaldığını.
Evet, hayat bu!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder