YANİ!..
Dünya çok değişti dostlarım çooook değişti. O lanet Amerika denen şeytan devlet, daha doğrusu devlette denmez “ şirketler topluluğu” bizi de kendilerine çevirdi. Bu hain devlet ve devletler bize bizleri unutturmak için ellerinden geleni yaptılar. Sonunda tam kucaklarına oturduk. Özal’ın rüyası gerçekleşti. KÜÇÜK AMERİKA olduk, KÜÇÜK ZÜĞÜRT AMERİKA.
Geleneksel Türk aile anlayışı kayboldu. Hani baba eve ekmek getirir, anne çocuklara bakar, onları besler, okula götürür, dersleri ile ilgilenir, komşuları ziyaret eder, karşılıklı yardımlaşırlar, dertleşirler falan. Yaşlılar baş tacı edilir, hürmet görür. Hak getire yok artık. Artık neredeyse memleketin her yerinde karı-koca, hatta çocuklar çalışmak zorunda, yaşlılar hooop yaşlılar evine, neden? Yetmiyor, geçinilmiyor, yaşanmıyor başka türlü de ondan
Adamlar kendi memleketlerinde kendi insanlarını köle haline getirdikleri sistemlerini paşa paşa bizlerede uyguladılar. Banka kredileri, kredi kartları, ipotekli ev almalar, özel okullar, özel hastaneler, 500 kanallı televizyonlar, her Allah’ın dakikası( dikkat edin günü yazmıyorum) modelleri değişen cep telefonları, bilgi sayarlar, bilgi sayar oyunları, araba kredileri derken, eşekler gibi çalışan, birbirlerinden uzaklaşan, hayatları borç ödemekle veya “Biz bu yükün altından nasıl kalkacağız, ne bok yedik de bu kadar açıldık” diye sabahlara kadar uyumayan, sinir krizleri geçiren, hatta sonunda bu baskıya dayanamayıp intihar edenlerin yaşadığı bir toplum haline geldik. Yani adamlar ağzımıza sıçtılar, oturdukları saraylardan halimizi seyredip gülüyorlar şimdi. Yani onların soytarısı haline geldik. İşte bu puştluğa NEOLİBERALİZM deniyor.
Lütfen beni yanlış anlamayın. Bir ailede kadın erkek çalışması yanlış mı. Tabi ki hayır. İşleri ve mesuliyetlerinin evliliklerinin, birbirlerine olan sevgi ve saygılarının, çocuklarına ve ebeveynlerine olan ilgilerinin önüne geçmediği sürece tabi ki tamam. Ama bu bize oturttukları öyle lanet bir sistem ki, doğruyu ne kadar bilseniz de, o altına girdiğiniz borçlarınız sizi esir alıyor. Siz kendi istediğiniz gibi değil onların istediği bir hayat şekline uymak zorunda kalıyorsunuz ve maalesef isteseniz de istemeseniz de bu bataklıktan çıkamıyor her gün daha fazla gömülüyorsunuz.
İçinizden hepinizin .mına koyum, cehenneme kadar yolunuz var, alın işinizi sokun gö..nüze demek geliyor ama diyemiyorsunuz. Kredi kartı borçları, banka kredileri, evin ipoteği, çocukların özel okul taksitleri derken siz çenenizi kapatıp gö..nüzün üstüne oturmak zorunda kalıyorsunuz.
Yaa işte böyle sevgili “F” vitaminlerim benim, ben 20 yıl Kanada’da işte böyle yaşam süren insanlarla birlikte, iç içe yaşadım. Yani ne düşündüğümü, ne yazdığımı biliyorum. Ve maalesef bu yaşam tarzı bu baskı sonunda sizi o kadar mekanik bir hale getiriyor ki artık neyin önemli, neyi kaybettiğinizi bilmiyorsunuz, aşağıda ki fıkra gibi.
Amerika da adamcağızın biri kendisini iyi hissetmiyor ve aile doktoruna gidiyor. Doktor detaylı bir muayeneden sonra adam’a maalesef çok ilerlemiş bir kanser hastası olduğunu ve sadece 24 saat yaşamı kaldığını söylüyor. Tabi adamcağız şok geçiriyor. Emin misin diye defalarca soruyor doktoruna, hep aynı cevabı alınca, boynunu büküp evine geliyor. Durumu karısına anlatıyor ve “Sevgilim” diyor “Mademki sadece 24 saat yaşamım kaldı, hadi giyinip kuşanalım, en sevdiğimiz restoran da güzel bir yemek yiyelim, sonra en sevdiğimiz bara gidelim sarhoş olalım, sonra bir diskoteğe gidip birbirimize sarılıp dans edelim, sonra da evimize dönüp şöminemizin önünde sabaha kadar sevişelim”.
“Yaaa..” diyor kadın “Sana göre hava hoş, sabahleyin nasıl olsa sen kalkmayacaksın”
Ve çılgın şeyhiniz der ki. Siz siz olun sakın bu hallere düşmeyin olur mu? Bokunu çıkarmayın yaşamınızın.
Yani!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder