23 Haziran 2017 Cuma

İSTEMEYE İSTEMEYE
Gece yatağıma yatıyorum. Uyuyabilirsen uyu. Dolu mideyle uyunmaz derler, dolu kafayla hiç uyunmuyor. Her şeyi unuttum 70 yaşında hala para pul peşinde koşuyorum diye kızıyorum kendime. Aslında rezilliğin de, sürünmenin de yaşı yok. Kafamda banka isimleri dans ediyorlar. Ondan alıyor ona yatırıyorum, bir diğerine telefon açıyorum, birinin müdürüyle konuşmaya karar veriyorum, diğerinin ödemesini geciktirmeye düşünüyorum. “Lan,” diyorum kendi kendime, gurbet ellerinde İngilizce ekonomi okurken bile bu kadar zorlanmamıştın, borçlu olmak ne kadar da zormuş. Dön Allah dön artık yoruluyorum. Sağa yatıyorum olmuyor, sola yatıyorum olmuyor. Yorganı başıma çekiyorum hiç olmuyor. “Uyu lan” diyorum, “düşün düşün nereye kadar, uyu da biraz aklın başına gelsin, bak tansiyon nedir bilmezdin geçen gün tansiyonun 20 ye çıktı evin yolunu bulamıyordun” diyorum. Sonra kendimi adeta döve döve uyutuyorum. Sabah saat ikilerde üçlerde uyanıyorum ve bankalara, ödemelere geri dönüyorum.
Sabah dayak yemiş gibi istemeye istemeye yataktan kalkıyorum çünkü yatmaya devam edersem daha fazla düşünüyor, daha fazla yoruluyorum. İstemeye istemeye yüzümü yıkıyor, istemeye istemeye yüzüme bakıyorum. Gözlerimin altı simsiyah, yüzüm nasıl yorgun sanki aynadan şimdiye kadar hiç görmediğim birisi bana bakıyor. İstemeye istemeye giyiniyorum. Yine de içimden zayıf bir ses bir tercih yapmamı söylüyor. Hass….r diyor hiç umursamıyorum, ne bulursam onu giyiyorum. Bazen ciddi ciddi elbiselerimle yatıp elbiselerimle kalkmayı düşündüğüm bile oluyor.
Artık arabamdayım. Hızı hiç sevmediğim için sakin sakin iş yerime gidiyorum. Kasaba sessiz, insanlar keyifsiz. Turistin “T”si yok. Hiç kimsenin yüzü gülmüyor. İş yerlerinin çoğu hala açılmamış. Yolda yürüyenlere bakıyorum o kadar enerjisiz, o kadar amaçsız görünüyorlar ki. Bugün daha da yavaş araba kullanıyorum çünkü istemeye istemeye işime gidiyorum. Bir haftadır sefilleri oynuyoruz, neredeyse bir adet satış yok.
Neyse Marinada ki mağazamıza geliyorum. Marina esnafı ile selamlaşıyorum. Herkes birbirine “Hayırlı işler” diyor istemeye istemeye. Züğürt tesellisi çünkü herkes biliyor yine bir bok olmayacağını, yine sigara üstüne sigara, çay üstüne çay içip gözleri yolda müşteri bekleyeceklerini.
İstemeye istemeye mağazanın kapısını açıyorum. Kapıda sabırla beni bekleyen kedimin başını okşuyorum, sonra masama geçip bilgisayarımın başına oturuyorum. Yan mağazadan komşular çay getiriyorlar sağ olsunlar, biraz bal koyup içiyorum. İşte bütün kahvaltım bu, canım başka bir şey istemiyor ki. Sağımla solumla şakalaşarak güle oynaya ettiğim kahvaltılar geliyor aklıma, gözlerim dalıyor.
Tam yazımın ortasında içeri zayıf, kirli sakallı orta yaşlarında birisi giriyor, bana bir kağıt uzatıyor ve “Başbakanımız Muğla’ya geliyor, evet diyeceksin değil mi abi?” diye soruyor. Bir an kan dolaşımımın hızlandığını hissediyorum. “Ne olur delirme, sen iyi bir insansın” diyor içimde ki meleğim ama süpürge sopasını kapıp herifi Marmaris sokaklarında döve döve koşturmak istiyorum. Adamın suratına öyle bir bakıyorum ki, “Tamam Abi” deyip kayboluyor.
Her şey üst üste geliyor yani.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder