7 Ocak 2020 Salı
BUDA BÖYLE BİR AŞK HİKAYESİ
Sahipli mi sahipsiz mi oldukları belli olmayan başı boş köpeklerin, site bahçelerinin taş duvarlarından sokaklara sarkmış kırmızı, beyaz, sarı pembe, rengarenk begonvillerin. çivit mavisi boyaları yer yer dökülmüş demir korkuluklarla çevrilmiş, yağmur bekleyen su kanallarının, boyları birbirinden farklı palmiyelerin, zakkumların', zeytin ağaçlarının, süslü kaldırımların mahalle aralarına serpiştirilmiş plastik otobüs duraklarının, kaktüslerin, kaktüslerin üstündeki her tarafları dikenlerle dolu mısır incirlerinin, birbirine sokulmuş, birbirine çok benziyen lego evlerin, duvarları beyaz kubbesi sarı caminin, mahalleye fazla modern kaçan üzeri kapalı pazar yerinin, tek tük meyve ağaçlarının, fıstık çamlarının arasında eski model koyu lacivert BMW arabasıyla dolaşıp duruyordu uzun beyaz saçlı beyaz sakallı adam.
Sonbaharın kışa el uzattığı, havaların bilhassa geceleri soğuduğu günlerden güzel bir akşam üzeriydi. Evet, hava serindi ama terliyordu direksiyonda ki adam. Sıkıntılıydı, kızgındı. Yeni tanıştığı kız arkadaşı onu yemeğe davet etmiş, evinin yerini bir güzel tarif etmişti. Sıkıntılıydı çünkü beceriksizliğine kızmıştı. Arabasıyla şaşkı şaşkın o sokak senin bu sokak benim dolaşıp duruyor, bir türlü evi bulamıyordu.
Sonunda önce pes etti. Sonra da arabasını caminin önüne park etti. Cep telefonunu eline aldı. Söyleyeceklerinin sesli bir provasını yaptı. Telefon açtı, özür diledi. Beceriksizliğini açık açık itiraf etti. Utanarak caminin önünde beklediğini, bir zahmet gelip kendisine yolu göstermesini rica etti. Kızcağız telaşlı bir ses tonuyla kısa zamanda geleceğini söyleyip telefonu kapattı.
Arabanın içinde oturup çaresiz beklemeye başladı uzun saçlı uzun sakallı adam. Bir yandan beceriksizliğine kızıyor bir yandan da çevresinde gördüğü güzellikleri hayran hayran seyrediyordu. Zamanında bir tek ev yoktu buralarda. Hani "iti bağlasan durmaz" dedikleri yerlerdi buralar. Nasıl da büyümüş, gelişmiş, değişmiş her şey diye söylendi beklerken kendi kendine..
Çok beklemesi gerekmedi. Kısa bir süre sonra onun üzerinde kısa bir çeket, sarı kıvırcık, dalgalı saçları esen rüzgarda uçuşarak arabasına doğru koşarcasına geldiğini gördü. O kadar güzel ve telaşlı gözüküyordu ki dayanamadı arabadan indi, sarıldı. Önce özür diledi, sonra caminin önünde olduklarını unuttu teklifsizce öptü onu.
İşte ilişkileri böyle güzel bir sonbahar akşamında böyle güzel başladı. Güzel günler de yaşadılar birlikte. Ama maalesef iki gönül bir olunca samanlık seyran olmadı. Zaman geçti. Farklılıklarını bir türlü aşamadılar kabullenmediler', kabullenemediler. Geçmişleri ikisini de rahat bırakmadı. Hep araya girdi. Hatalar, kavgalar münakaşalar anlaşamazlıklar arttıkça arttı. Defalarca ayrıldılar defarlarca barıştılar. Üzüldüler, yıprandılar ama bir türlü iki yakaları bir araya gelmedi, getiremediler...
Ve adam o güzel sonbahar akşamında sarı saçları uçuşarak telaşla arabasına koşan o kadını ve o sahneyi hiç unutmadı. Hep hatırladı, hep özledi.
Ve hep sevdi de...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder