İYİ ŞEYLER OLMUYOR
Marmaris'e yağmur yağıyor. Ben yağmuru sevmem. Yağmurlu havaları da sevmem. Kanada'da bir incecik güneş ışıgı görmeden aylarca süren yağmurlar yaşadığımdan yağmuru sevmem, yağmurlu havaları sevmem gri rengi de sevmem.
Sizlere yaklaşık bir haftadır eğlenceli yazılar yazdım. O yazıları özellikle paylaştım çünkü sizleri pek iç açıcı olmayacak bir yazıma hazırlıyordum. Yıldız Ablamın vefatı sırayı bozdu. Çooook üzüldüm çoook. Nurlar içinde yatsın. Öyle şeker, öyle hassas, öyle hanımefendiydi ki...
Bazı insanlara "dayak arsızı" derler ne kadar döverseniz dövün fark etmez, çünkü acıya alışırlar. O kadar eziyet çekmişlerdir ki artık hissetmezler. Nasırlaşmıştır sanki bedenleri. Ama o acıyı çektikçe vücutlarının aksine duyguları derinleşir, içlerine ata ata iç dünyaları bir başka olur.
İşte neredeyse ben de öyle hissediyorum. İyi şeyler olmuyor. Uzun zamandır olmuyor.
Son beş yıl içinde sizlerle çok şeyler paylaştım. Size kalbimi açtım. Siz benim canım oldunuz, ciğerim oldunuz, aldığım nefesim oldunuz Kitaplar, şiirler yazdım paylaştım sizlerle. Bana sahip çıktınız. Sizin sayenizde son kitabımı bastırabildim. Hürriyet gazetesi, Cumhuriyet gazetesi, yerel basın "okurları yazarlarına sahip çıktı" diye yazdılar. Dünyalar benim oldu. Sevindim, çok sevindim.
Yazılarımda hiç bir şeyi saklamamaya çalıştım. Yeri geldi dertlerimi, sıkıntılarımı dinlediniz. Yeri geldi kahkahalarla güldünüz yazdıklarıma,. Yeri geldi hüzünlendiniz de.
Önce ki yazılarımda sizlerle paylaştığım gibi eşim Yasemin'in ölümünden sonra her şey tersine döndü
ve ben onunla gidişiyle kontrolu kaybettim. Dertlerimiz başladı.
Bankalara olan bir kaç yüz bin lira borcumuzu çeşitli nedenlerle ödeyemediğimizden önce marinada ki insanların hayran olduğu, büyük emek vererek açtığımız mağazamızı kapattık. Sonra eşimle adeta bir dantel gibi işlediğimiz evimizi satışa çıkardık. Maalesef ekonominin içinde bulunduğu durum ve ülkenin gidişâtının belirsizliği yüzünden satamadık. Sonunda banka evimizi satışa çıkaracağından değerinden bayağı bir düşük bir fiyata, adeta arsa fiyatına satmak zorunda kaldık.
Evimizi görmeye gelen emlakçıların bile kıyamadığı ve' "Abi sen bu eve nasıl kıyıyorsun" dedikleri evimizi bazı alıcıların( abartmıyorum) " ben be evi alamam, kıyamam, dokunamam, dayanamam dedikleri, hatta duygulanıp gözyaşı döktükleri evimizi satmak zorunda kaldık.
Son bir kaç haftadır evimden dışarı çıkmıyorum, Bahçeyi suluyorum. Taşları yıkıyorum. Evi temizliyorum. Hani ümitsiz, çok sevdiğiniz bir hastanın son günlerinde yanından ayrılamaz terini siler, moralini yükseltmeye çalışır elinizden geleni yaparsınız ya gider ayak aynen öyle hissediyorum. Karşımızda ki asırlık çınar ağacına kafamı kaldırıp bskamıyorum. Eşyalarla konuşuyor, onlara sahip çıkamadığım için özürler diliyorum, vedalaşıyorum. Hatta sarılıp öpüyorum. Böyle bir sonu hak etmediler, utanıyorum. Her eşyanın bir ruhu var inanıyorum. Endişelerini, huzursuzluklarını hissediyorum. Sanki bana baba bize ne olacak der gibi bakıyorlar gibime geliyor.Büyük emekler harcayarak yaptıklarımızı içim parçalanarak söküyorum.
Şimdi ne yapacağımı eşyalarım kadar ben de bilmiyorum. Taşınacağım yerde ne kadar mutlu olur, nasıl alışırım onu da bilmiyorum. Düşünmek istemiyorum. Çünkü düşündükçe çok kötü oluyorum.. "Hadi bakalım yeni bir hayata başlıyorsun" diyebilirsiniz belki. Ama bu kaçıncı kez hayata yeniden başlama, yoruldum be canlarım. Son yıllarda o kadar acı yaşadım ki.
İşte böyle sizlerin iyi gün dostu olduğuna inanmadığım için bu yazıyı yazdım, paylaştım. Sizinle paylaşmayıp kiminle paylaşacaktım ki?
Sineye çekecekler bir türlü bitmiyor. Kolay değil, hiç kolay değil. Böyle olmamalıydı.
Laylon şeyhinizin şimdi sizin hayır ve sabır dualarınıza ihtiyacı var.
İnşallah bu olayı da sineye çekecek direncim kalmıştır. İnsallah dayak arsızlığım ve yaşam arsızlığım bu defa da devreye girerler.
Bilmiyorum. Duygularım da kafam da karmakarışık. Her sabah ayrı bir insan olarak uyanmaktan yoruldum artık, bıktım.
Hakikaten yoruldum...
Valla yoruldum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder