YILDIZ ABLAM, ŞÜKRAN ABİM
1970 yılında, Kanada'da yaşayan Nezihe Araz'ın kız kardeşi Vecihe Hanımın çabalarıyla Yıldız Kenter ve eşi Şükran Güngör Nezihe Araz'ın "Anadolu Kadınları" oyununu sahnelemek için Toronto'ya geldiler.
Vecihe hanım oyundan sonra evinde bir parti düzenledi. Ben de Hürriyet Gazetesi muhabiri olarak davet edildim. Yıldız Kenter ve Şükran Güngör'le tanıştım.
Öyle mütevazi insanlardı ki, kısacık bir tanışma faslından sonra aramızdaki sohbet bir abi-abla söyleşisine dönüştü.
Niagara Şelalelerini görmediklerini söylediklerin de isterlerse kendilerini Şelalelere götürüp güzel bir yazı hazırlayacağımı söyledim. Sevindiler, kabul ettiler. Ertesi sabah buluşmaya karar verdik.
Sabah Vecihe hanımların evinden Yıldız Abla' yı ve Şükran Abi'yi alıp şelalelere doğru yola koyulduk tatlı tatlı sohbet ettik yol boyunca.
Sonun da Niagara Şelalelerine vardık. Onlar hayran hayran şelaleleri seyrederken, ben de aynı hayranlıkla resimlerini çektim. Yazıma "Yıldız Kenter ve Şükran Güngör ikinci balayıları için Niagara Şelalelerini seçtiler" diye başlık atacağımı söyleyince çok keyiflendiler. Şükran Abi şelalelere baktı baktı " Güvenciğim, eğer Yıldız Ablan benim başka bir kadına ilgi duyduğumu duysa hiç düşünmeden beni bu şelalenin tam ortasına atıverir, sen onun melek gibi durduğuna bakma " dedi. Yıldız abla o kadar güldü ki, hıçkırığı tuttu.
Toronto'ya döndük. Vedalaşırken her ikisi de bana sarılıp yanaklarımdan öptüler. Şükran Abi elime tiyatronun ve evlerinin adresini ve telefon numarasını tutuşturdu. İstanbul'a geldiğimde onları ziyaret etmem için bana yemin ettirmeden elimi bırakmadı. (Yazdığım yazı ve onların sizlerle paylaştığım bu fotoğrafı, Hürriyet'in Kelebek ekinde kapak sayfası oldu)
Sekiz yıl sonra o zamanlar birlikte yaşadığım kız arkadaşım Nina ile Türkiye'ye tatile geldik. İstanbul radyosunda Şükran Abi'ye rastladım. Beni görünce sarılıp iki yanağımdan sevgiyle öptü. Kız arkadaşımla tanıştırdım. Tatile geldiğimizi, bir kaç gün içinde Kanada'ya döneceğimizi söyledim " Hayır efendim bize uğramadan hiçbir yere gitmiyorsunuz, hem Yıldız Ablan çok kızar. Hemen bu akşam bize geliyorsunuz" dedi. " Şükran Abi sizler çok meşgul insanlarsınız, rahatsız etmeyelim" dedim. "Hayır Yıldız Ablan kıyameti koparır. Bu akşam bekliyoruz, o kadar" dedi. Çok tatlı ve samimiydi. "Peki" dedim, "bak bekliyoruz haa" dedi tekrar ayrılmadan.
Nina'ya Yıldız Abla ve Şükran Abi'nin kimler olduğunu uzun uzun anlattım. Çok heyecanlandı. O akşam yolumuzun üstündeki bir çiçekçiden mor çiçekler alıp, Yıldız Abla'ların Aşiyanda ki nefis boğaz manzaralı apartmanlarının kapısını çaldık. Kapıyı gülerek Yıldız Abla açtı. Önce gayet zarif bir şekilde Nina'nın elini sıktı, yanaklarından öptü. Sonra bana sarılıp" Hani sen eğer İstanbul'a gelirsem sizlere muhakkak uğrarım diye söz vermiştin hınzır seni, demek Şükran seni görmese geçip gidecektin ha?" Diye gülümseyerek sitem etti. " Ablacığım çok çalışıyorsunuz, rahatsız etmek istemedik" dedim. Nina çiçekleri taktim etti.
"Ayyy çocuklar şimdi siz bu çiçeklere bir yığın para vermişsinizdir, neden zahmet ettiniz?" dedi. Defalarca teşekkür etti ve hemen çiçekleri bir vazoya yerleştirdi.
Oturduk. Ben Şükran Abi'yle konuşurken Yıldız Abla da Nina ile kırk yıllık dost gibi İngilizce sohbete daldı. Sonra kolumu hafifçe çimdikleyip " Güven bu kız harika. Hem çok güzel, hem zarif, hem de kültürlü. Vallahi bayıldım, aman bu kızı kaçırma, evlen. Böyle birisini çok zor bulursun" dedi.
Sonra Yıldız Ablam bize çorba yaptı. Suların yine kesik olduğundan şikayet etti. Gece yarısına kadar oturduk. Balkonda yine Yıldız Ablamın özenle hazırladığı mezeleri yedik, rakılarımızı yudumlarken güzel güzel sohbet ettik. Yıldız abla her fırsatta bana muhakkak Nina ile evlenmem gerektiğini hatırlattı. İki de bir de kocasına dönüp, Öyle değil mi Şükran? Öyle değil mi ama canım, haksız mıyım? Dedi defalarca. Ben de onu, daha doğrusu onları kırmamak için söz verdim.
Gece yarısına doğru sarıldık, vedalaştık ayrıldık. Sonra köprülerin altından çok sular aktı ve ben verdiğim sözü tutmadım.
Canım ablam hatırlarsın size içinde sizleri de yazdığım "Kanadolu" kitabımı yollamıştım. Beni telefonla arayıp defalarca teşekkür etmiştin o kadar işinin arasında. Ne zarif ne alçak gönüllüydün sen.
Artık çok sevdiğin eşin Sükran Abi'me, Müşfik kardeşine, vefatına kadar sahip çıktığın anneciğine kavuştun. Sizler o güzel ışığınızla ülkemizi yıllarca aydınlattınız. Çok çalıştınız, çok yoruldunuz, inanılmaz fedakarlıklar yaptınız. Allah sizden razı olsun. Mekanınız cennet olsun. Sizleri hiç unutmadım. Unutmayacağım da. Ne güzel insanlardınız.
Üzgünüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder