Ne severdim babamı, ne severdim. İlk kitabım “bir Sivaslının anıları” nı ona ithaf etmiş şöyle yazmıştım “Bu kitabı yaz-kış demeden Sivas’ın köy okullarını bazen yaya, bazen at sırtında, bazen bulabildiği herhangi bir vasıtayla teftiş etmiş, okulu olmayan birçok köye okul yapılmasına ön ayak olmuş, Sivas ilköğretim kurumlarına otuz beş yıl emek vermiş güzel insan Gezici Baş öğretmen Babam Ahmet Karabenli’ye ithaf ediyorum”
Evet babam güzel adamdı. Yerine göre otoriter, yerine göre baldan tatlı,
yerine göre bir filozof, yerine göre memleketi için canını verecek kadar milliyetçiydi.
yerine göre bir filozof, yerine göre memleketi için canını verecek kadar milliyetçiydi.
Şimdi sizlerle “Bir Sivaslı’nın Anıları” isimli kitabımdan babamla ilgili bazı bölümleri paylaşıyorum.
Devletin Memuru:
Sivas Hükümet Konağının önü hemen hemen her zaman çeşitli nedenlerle köylerden ve kasabalardan gelenlerle dolu olurdu. Bunlardan bazıları bol pantolonları, uzun yün yelekleri, takkeleri ve çember sakallarıyla Hükümet Konağına sırtlarını verir otururlar, sonra da yayıldıkça yayılır adeta yatarlardı. Önlerinden geçerken aslında çok merhametli ve sakin biri olan babam birden değişir ve ”Kalkın ulan, devletin memuru geçiyor “ diye hepsini ayağa dikerdi. Bir gün babama herkese karşı bu kadar merhametli ve anlayışlı iken, neden bu zavallılara bağırıp eziyet ettiğini sorduğumda ”bak oğlum” dedi “Bu memleketin başının belasıdır bu tipler, bu yobaz takımı. Bunlar bütün gün Allah’a dua eder ama Allah’ı anlamaz, Allah’tan korkmazlar. Bunları iyi tanı, çünkü ileride başımıza en büyük tehlike bunlardan gelecek. Sen benim köylerde öğretmenlik yaparken neler çektiğimi bilemezsin bunlardan” demiş sanki geleceği okumuş, bu günlerde düşeceğimiz durumu bilmiş gibi sözlerini tamamlamıştı.
Gül gibi geçinmenin sırrı:
Otoriter bir kadın olan annem babama her istediğini yaptırırdı. Bazen annemin davranışları karşısında babamın sabrına hayret ederdik. Mesela akşamları hiçbir yere takılmadan kuzu kuzu evine gelen babamın bir kadeh rakısını bile burnundan getirirdi annem.
Bir defasında büyük abim İsmet ”Baba” demiş “Allah’ını seversen annemin sana böyle davranmasına nasıl izin veriyorsun, nasıl katlanabiliyorsun? Neden dersini vermiyorsun? Babam biraz düşündükten sonra
“Peki o zaman oğlum ”demiş” Ben anneni boşayayım”
“Annemi bu yaşta boşamak olur mu baba?”
“O zaman evden kovayım”
“Deli misin baba, o nasıl söz, annem evden kovulur mu”
“O zaman elime alıp iyice bir döveyim
“Hayır baba olur mu, el alem ne der, rezil olursunuz bu yaştan sonra…”
“ öldüreyim o zaman”
“Aman baba deli misin o nasıl söz?”
“Peki o zaman oğlum ”demiş” Ben anneni boşayayım”
“Annemi bu yaşta boşamak olur mu baba?”
“O zaman evden kovayım”
“Deli misin baba, o nasıl söz, annem evden kovulur mu”
“O zaman elime alıp iyice bir döveyim
“Hayır baba olur mu, el alem ne der, rezil olursunuz bu yaştan sonra…”
“ öldüreyim o zaman”
“Aman baba deli misin o nasıl söz?”
“Gördün mü evladım” diye devam etmiş babam.” Hayatta bir takım problemlerin çözümü yoktur. Annenin söyledikleri bir kulağımdan giriyor, diğerinden çıkıyor. Sadece siz dinliyorsunuz, ben duymuyorum bile. Böylece senelerdir gül gibi geçinip gidiyoruz işte”
Hamza Abi
Orta okula giderken bir sabah babam beni hastaneye götürdüğünden, okula geç kaldım. Başıma gelecekleri bildiğimden babama, okula geç kalanları dövmekten büyük zevk alan müdür muavini Hamza Abi’ye hitaben bir not yazmasını ve hastaneye gittiğimizden dolayı okula geç kaldığımı belirtmesini söyledim. Babam da istediğim notu yazdı ve imzaladı.
Okula geldiğimde sınıfa girebilmek için Hamza Abi’den bir izin belgesi almam gerektiğinden, müdür muavinliğine gittim ve babamdan aldığım notu Hamza Abi’nin önüne koydum. Önce notu okudu, sonra yüzüme baktı, elini arka cebine attı, lastik copunu çıkardı ve dört defa sağ elime, dört defa da sol elimin içine vurdu. Sonrada izin kağıdını yazıp bana uzattı. O kadar hırslandım, o kadar fena oldum ki” İstemiyorum” diye bağırıp göz yaşları içerisinde kapıyı çarpıp eve geldim ve olanları babama güçlükle anlattım.
Sivas’ta çok sevilen ve hürmet edilen bir öğretim üyesi olan babam beni aldığı gibi okula muavinliğe getirdi. Benim önümde Hamza Abi’ye açtı ağzını, yumdu gözünü. Kendisinden yirmi yıl daha kıdemli ve tecrübeli bir baş öğretmenin gönderdiği özür dikkate almayacak kadar saygısız ve kaba olduğunu adeta kafasına vurdu. “Biz” dedi” evlatlarımızı senin gibi gözü dönmüş, cebinde lastik cop taşıyan öğretmenler dövsün diye büyütmüyoruz. Otuz beş yıllık öğretmen, hatta gezici baş öğretmenim. Bunca yıllık meslek hayatımda çocukları lastik copla döven ilk seni gördüm. Ya bu lastik cop sevdasından vazgeçersin ya da seni süründürürüm” diye ilave etti. Sonra bana dönüp” Gel evladım bu gün okula gitmeni istemiyorum” dedi. Beraberce okuldan çıktık
Hamza Abi’de elini bir daha arka cebine götürmedi. Lastik cop da sonsuza kadar kayboldu. Bu olayı hiç unutmadım ve hayatım boyunca babamla iftihar ettim.
Seneler sonra,1982 yılında, yeşil gözlü güzel kadını Sivas'a babamın mezarına götürdüm. Onu dünyalar tatlısı kayınpederiyle tanıştırdım. O kadar duygulandı ki.
İşte böyle dostlarım. Demek ki canım babam rahmet istedi. Allah ona gani gani rahmet eylesin.
Cenazesi ne 1963 senesi, ocağın ikisi, zemheri ayı, hava eksi 30 derece olmasına rağmen Sivas’ın yarısı geldi.
Eh!... yarın babalar günü belki beni de hatırlayacak biri bulunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder