( Bu yazım sana Yeşim Uludağ, hastane yatağından kurtulduğun aramıza döndüğün için, güzel kalpli kadın)
HASRET
Yeşim’in bizlerle paylaştığı yazısının bir bölümünde Tuncay Akdoğan kardeşimiz
“Hasret yeni bir aşka kadar sürüyor” diyor.
“Hasret yeni bir aşka kadar sürüyor” diyor.
Ah!!! keşke hasret yeni bir aşka kadar sürse.
O yeni bir aşk bulunca biten hasret, elinin ucuyla hasret, veya hasret sanılan hasret.
Ama ateşler içinde yana yana, çatır çatır, sevdiğinizden ayrı düşünce veya onu kaybedince veya o çekip gidince, damarlarınızda öyle bir hasret dolaşıyor, kalbiniz işte o hasret duygusunu hiç insaf merhamet demeden, sanki tam da bunu bekliyormuş gibi öyle bir pompalıyor, o hasret vücudunuzun en bilinmez, en ulaşılmaz diye düşündüğünüz yerlerine öyle bir ulaşıyor ki, o hasret siz oluyorsunuz.
Siz o hasretin içinde kayboluyorsunuz. Eriyip tek bir vücut olduğunuzu hissediyorsunuz.
Gözlerinizde ki o ümitsiz, acı bakış, göz altlarınıza yerleşen morluklar siyahlıklar, yanaklarınızda ki çukurlar, omuzlarınızda ki çöküş, alnınızdaki derin çizgiler, midenizdeki beton kitle, gögsünüzde ki o sinsi bir gelip bir kaybolan ağrıya, hasret deniyor işte.
O hasret, size sevdiğinizi taşıyor günün yirmi dört saati, haftanın 7, ayın 30, senenin 365 günü. Birlikte yaşıyor, birlikte bitiyorsunuz.
Ama hiç değilse hasretin hasreti olmuyor Yeşim.
İşte o iki sihirli kelime
"Geçmiş olsun" sana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder