29 Haziran 2015 Pazartesi
SEKİZİNCİ AY
Bu gün haziran 19. Tam sekiz ay olmuş yeşil gözlü güzel kadını kaybedeli. Sekiz koca ay. “Tekrarını yaşamak nasip olmasın” diye dua ettiğim, acı, gözyaşı, yalnızlık, yapayalnızlıkla dolu sekiz ay işte.
Daha önce de yazdım. Zaman her şeyin ilacı değil. Zaman rüzgar gibi. Rüzgarın mumu söndürdüğü gibi. Ancak küçük aşkları söndürebiliyor.
Ama yaşadığınız büyük bir aşk ve sevgi içinizde kocaman bir ateş. İşte bu ateşe, o rüzgar vurdukça o ateş büyüyor büyüyor, bir orman yangınına dönüşüyor.
Her geçen saniye, dakika, saat, gün, hafta, ay, size neyi kaybettiğinizi daha iyi anlatıyor, fark ettiriyor.
Yüreğiniz öyle bir yanmaya başlıyor ki, öyle bir yanıyor ki inanın içinizden bazen başınızı taşlara vurmak bile geliyor, çaresizlikten.
Bir gün ayrı kalsam yeşil gözlümden ölüyorum zannederdim. Sekiz ay geçti. Bakın hala hayattayım. Bir çeşit yaşam yüzsüzlüğü mü desem yaşama yüzsüzlüğümü desem ne desem ne ad koysam bilmiyorum.
Belirli bir sağlık problemim yok gibi. Ara sıra herhalde tansiyonum yükseliyor. Herhalde diyorum çünkü ne tansiyonumu ölçtüğüm, nede ölçtürdüğüm var.
Ve hala delirmedim( veya ben öyle zannediyorum)
Kalbim çarptığı, nefesim sıkıştığı, başımın zonkladığı, kendimi iyi hissetmediğim zamanlarda, “sıra bana geliyor” diye seviniyorum. İnanın seviniyorum. Bekliyorum bir şeyler olsun diye.
Sağlıklı, bir bünyeyi hak etmediğimi düşünüyorum.
Hep Yasemin’ime bir kaşık çorba içirmek için ne kadar uğraştığım, güzel gözlümün o bir kaşık çorbayı içebilmek için ne kadar çaba harcadığı aklıma geliyor. Ne doğru dürüst bir çorba içebiliyorum ne de 8 aydır doğru dürüst yemek yiyebiliyorum. İçimden gelmiyor, boğazımdan geçmiyor.
Hastanelerde yaşadıklarımızı bir türlü unutamadım ki.
Yasemin 9 Eylül Hastanesin de tedavi olurken kendi akciğerlerimin çalışmasından, bronşlarımın görevini yapmasından utandım. O nefes alamazken, benimde nefes almayı hak etmediğimi düşündüm.
İnanın bana da akciğer kanseri teşhisi konulmasını ve eşimle aynı oda da yan yana yatıp, el ele tedavi olmayı düşledim. Yemin ederim düşledim.
Sevgilim bunları yaşarken normal bir insan olmaktan utandım. Ben sapasağlam gezip dolaşırken, onun o kendisini perişan eden tedavilere, sessiz soluksuz katlanmasına dayanamadım.
Hep isyan ettim. Hep isyan ettim.
İnsanın çoşkusunu kaybetmesinin ne olduğunu bilemezsiniz. Kalbinin hep aynı hızda çalışmasının, yaşam heyecanının yok olmasının, geceleri kendi ile kavga ederek uyumaya çalışmasının, sabahları yine kendi ile kavga ederek yataktan kalkmasının ne zor olduğunu anlayamazsınız. Anlamayın da.
Kişi büyük bir acı yaşayıp, büyük bir kayıpla karşı karşıya gelince, birden kendisini büyük bir boşluk içerinde devamlı düşüyor hissediyor. Hiçbir şeyin önemi kalmıyor, ne yaşamın, ne ölümün. Korkacak bir şeyde kalmıyor çünkü artık yaşama sarılacak bir nedeniniz olmadığına inanıyorsunuz, rahatlıyorsunuz. Ne olursa olsun .mına koyum moduna giriyorsunuz.
Yeşil gözlü güzel kadın son günlerinde hasta yatağında yatarken doktorları da dahil herkes ümidini kesti hayatından, ama ben kesmedim, kesemedim.
Bir aydır uyumamış, oksijen makinesinin o itici sesinden başka ses duymamış, gözlerini o makinenin ışıklı göstergelerinden ayırmamış, şaşkın, panik içerisinde, yorgun, korkmuş ve üzgün, altmış sekiz yaşında bir insan nasıl hayaller kurarsa, işte öyle hayaller kurdum hep.
Acıdan delirdiğime inandığım hayaller.
100 tane kolum olsun istedim. On iki tane akciğerim. Kollarımın yarısı kalbimden, diğer yarısı vücudumun her yanından çıksın istedim. Sarılayım canıma bütün kollarımla, ölümün dokunacak yeri kalmasın, sökemesin onu kollarımdan istedim.
On iki akciğerin on iki sini de, sadece yarım akciğere kalmış sevgilime vermek istedim. Altısıyla rahat rahat nefes alsın, öyle hafiflesin ki, diğer altısı kanat olsun ona uçsun gitsin istedim. Kimsenin onu bulamayacağı bir yere. Ölümün de bulamayacağı bir yere uçsun, gitsin, kaybolsun istedim.
Ben de bulamamaya razıydım onu. Böyle bir ayrılığa da, acısına da katlanırdım. Ne yakınır ne şikayet eder, ne de size yazardım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder