Bu yazı, çok sevdiğim ve kendisinin kendisine verdiği değerden çok daha fazla değer verdiğim, derya gibi bir iç dünyası olan ve hayatta istediğine ulaşmasını çok arzu ettiğim, şeker mi şeker, mühür gözlü bir kız çocuğu için yazılmıştır.
MUCİZE
Bazen hava insanı canından bezdirecek kadar kötü olabilir. Simsiyah gökyüzünü, inanılmaz bir hava basıncı, soğuk, yağmur, rutubet, insanın iliklerine kadar işleyen, sanki bende varım diyen sinsi bir rüzgar tamamlar. Ne yatağınızdan kalkmak ne de evinizden çıkmak istersiniz. İçinizden gelmez.
Sonra rüzgar sesinden de, pencerelere vuran yağmur damlalarından da, yalnızlıktan da gına gelir boğuluyor gibi hissedersiniz kendinizi. Bunalırsınız, Gönülsüzce dışarı çıkıp biraz hava alma ihtiyacı duyarsınız.
Şemsiyeniz varsa şemsiyenizi alır, yoksa öylece dışarı çıkar, omuzlarınızı kaldırır, amaçsız bir şekilde yürümeye başlarsınız. Nereye olursa . Adımlarınız sizi nereye götürürse. İstemeye istemeye yürürsünüz.
Sonra bir mucize gerçekleşir ve toprağı yarıp çıkmış bir çiçek görürsünüz. Evet sanki size” bak hayat devam ediyor, önce ben geldim, beni diğerleri takip edecek” diyen, sizi hayata bağlamaya çalışan, hayatın devam ettiğini söyleyen sevimli küçücük bir çiçek.
İşte o minicik çiçeğe baktıkça vücudunuzun ısındığını, kanınızın damarlarınızda yeniden dolaşmaya başladığını ve sanki hayata geri döndüğünüzü, canlandığınızı hissedersiniz.
Dokunursunuz o güzel çiçeğe, incitmemeye çalışırsınız, okşarsınız. Minnettarlığınızı göstermek istersiniz. Ben gördüm, bu benim çiçeğim” diye sahiplenmezsiniz. Koparıp evinize götürüp ruhsuz bir vazonun içine ölene kadar hapsetmeyi hiç düşünmezsiniz. Eğer insansanız, o çiçeğin başka insanlara ümit taşıyacağını bilir kıyamazsınız.
Sonra istemeye istemeye ayrılır yolunuza gidersiniz ama aklınız o küçücük çiçekte kalır, ve inşallah kimse koparmaz diye de dua edersiniz, ama gidersiniz.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder