18 Ağustos 2015 Salı

SEVGİ NEDİR, NE DEĞİLDİR???


Hayatımda hep İnsaflı merhameti olmaya çalıştım. Hayvanları sevdim. Hep köpeklerim, kedilerim, papağanlarım, tavşanlarım, çocukluğumda tavuklarım, güvercinlerim, ördeklerim, kazlarım, hindilerim oldu. 

Çiçekleri fark ettim. Kır çiçeklerini, ev çiçeklerini, dağ çiçeklerini hepsini. Her fırsatta eşime bir tek çiçek veya bir demet çiçek götürdüm. Özel bir gün olması gerekmiyordu. “Bak sana çiçek getirdim artık bu akşam halı saha maçına gitmeme bir şey demezsin” veya “bu akşam maç seyretmeme karışma” diye hesap kitap yapmadım. Verdiğim her çiçeği sonuna kadar yaşattı sevgilim. Su verdi, yerini değiştirdi, aspirin koydu diplerine, hatta konuştu onlarla okşadı.

George İvanowitch Gurdieff “insan oğlu sevmeyi bilmez. Önce, bitkileri sonra hayvanları, sonra da insanları sevmeyi öğrenmesi gerekir” der.

Ben o zamanlar Gurdieff’i tanımıyordum. Ama bilmeden doğru yaşamışım. Sonra keşfettim bu muhteşem adamı ve muhteşem felsefesisini. Sevindim, mutlu oldum. Sevdim seçtiğim hayat tarzını.

Yaseminle evliliğimiz süresinde de hep çiçeklerimiz, hayvanlarımız oldu. Orkideler, Japon gülleri, begonviller, zakkumlar, Yaseminler sonra, kediler, papağanlar, kuşlar, kurt köpekleri, sonra da, onların yumuk yumuk, kocaman ayaklı yavruları girdiler hayatımıza.

Yasemin’i hiç azarlamadım, hele başkalarının yanında onunla konuşurken ağzımdan çıkan her kelimeye dikkat ettim. Oda beni hiç kimsenin önünde ve hiçbir mekan da utandırmadı, mahçup etmedi.

Yaptığı, yarattığı her güzel şeyi; resim olsun, yazı olsun, şiir olsun, hep destekledim. “Sen bunları bırak da biraz eve bak” demedim, diyemedim, çünkü o her şeyi o kadar güzel organize ederdi ki. “Senden bir şey olmaz” diye önünü katiyen kesmeye çalışmadım. Her projesine saygı duydum, elimden gelen her desteği sağladım. Onu ve sanatını hep ön planda tuttum, hep ön plana çıkardım.

Bir bara veya lokantaya gittiğinizde, sandalyesini çekip onu oturtmadan oturmadım. Bir yere arabamızla gittiğimizde önce onun kapısını açtım.

Ona her fırsatta benim ve kızım için her yaptığına teşekkür ettim. O da benim onun için yaptığım her şeye teşekkür etti.

Evlilik yıl dönümümüzü, yaş günlerimiz hep hatırladık ve en iyi şekilde kutladık.

Birbirimizin her yüzüne baktığımızda ikimizde gülümserdik. Bu kendi kendine olurdu. Bu bakışların bu gülümsemelerin içinde bir dünya gizliydi, ikimizin dünyası. Bir dua gizliydi aynı zamanda. Birlikte olduğumuza, Allahın bizi bir araya getirdiğine, birbirimize uygun gördüğüne dua ederdik, şükrederdik. O bakışlarla, gülümsemeyle biz birbirimize “iyi ki seninleyim, iyi ki hayatımı seninle paylaşıyorum, iyi ki varsın” der teşekkür ederdik.

KADIN OLSUN, ERKEK OLSUN! hiç kimse, hakareti, kötü sözü zevk haline getirmiş, insafı, merhameti olmayan, “Seni seviyorum” demeyecek, diyemeyecek kadar korkak ve bencil bir insana tahammül etmek zorunda değildir, buna inanın.

Fedakarlığın da bir sınırı var ve dünyaya bir defa, sadece bir defa geliyorsunuz unutmayın.

Siz, siz olun sonunda “Ah ne salakmışım” diyeceğiniz bir hayata “Evet” demeyin.

Çünkü sona gelince ne derseniz deyin, hiç fark etmeyecek.

Sadece daha fazla üzülecekseniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder