3 Ekim 2015 Cumartesi

ÇİÇEKLERİ KOKLAMAYI SAKIN UNUTMAYIN

ÇİÇEKLERİ KOKLAMAYI SAKIN UNUTMAYIN 
( don’t you ever forget to smell the flowers, )

Dün bir hanım akrabamdan bana bir mesaj geldi. Aynen böyle yazmış. 

“Sevgili dayıcığım,

Bak Yeşil Yeşil, Yasemin kitabını okumaya dün akşam başladım ve biraz evvel bitti. Tarifsiz etkilendim. Dondum kaldım. Evde kimse yok ve ben sevdiklerime karşı inanılmaz bir özlem hissettim. Bir an önce gelseler de sıkı sıkı sarılsam diye bekliyorum.
Kitabın yazılış amacına ulaştı sanırım, değil mi?
Allah kimseyi sevdiklerinden ayırmasın.

Bir yazarı bundan daha fazla mutlu edemezsiniz. Ben, Yasemin, Bak Yeşil Yeşil kitabımı insanlar birbirinin değerini anlasınlar, birbirlerini özlesinler, her fırsatta” iyi ki varsın” deyip birbirlerine sarılsınlar, her yaşadıkları anı hissetsinler, fark etsinler diye yazdım.

Her şeyi, yeşil gözlü güzel kadınla o inanılmaz 32 yılımızı, mücadelemizi, sevgimizi, birlikteliğimizi ve sonumuzu yazdım. Gözyaşları ile bire bir, abartmadan, olduğu gibi. Aynen yaşadığımız gibi, neyse o.

Kitap amacına ulaştı mı? Evet. Kitabı alıp okuyanların etkilendiğini ve bir daha eskisi gibi olmayacaklarını, eskisi gibi düşünmeyeceklerini biliyorum. Son günlerde beni en çok mutlu eden de bu duygu zaten.

Şimdi sizlerle beni çok etkileyen, bekli de hayatıma yeni bir yön veren bir anımı paylaşıyorum

Yıllar önce ben Kanada da yaşarken, çalıştığım firmada ki çok başarılı Jim Sawler isimli, şekermi şeker, bir satış müdürümüz için Montreal da çok güzel bir emeklilik partisi düzenlemiştim, Hotel Bonaventura da.

Yemek, içki, müzik falan derken, Jim’i bir kenara çektim ve “Jim” dedim “sen hem çok başarılı, hem de çok sevilen bir insansın. Şimdi 65 yaşına girdin. 30 yıldır bu firmada çalışıyorsun ve emekli oluyorsun bu gün. Neydi bu başarının sırrı. Lütfen benimle paylaşırmısın.

“Bak Güvenciğim” diye söze başladı. “Ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım, ne kadar meşgul olursam olayım, ben hep çiçekleri koklayacak zaman buldum. Ailemi hep ön planda tuttum ve her fırsatta karıma çıçek götürdüm. Bazen bir tanecik, bazen bir buket” dedi. DON’T YOU EVER FORGET TO SMELL THE FLOWERS, çiçekleri koklamayı sakın unutma diye sözlerini tamamladı ve babacan babacan gülümsedi.

Jim benimle bu dünya görüşünü, hayat felsefesini tam 40 yıl önce paylaştı ve ben onun söylediklerini hiç unutmadım. Daha önceki yazılarımdan hatırlarsınız. Hayatım boyunca hep çiçekleri koklayacak zaman buldum ve eşime her zaman çiçek veya çiçekler götürdüm. Eğer bu gün hala yaşıyorsa Allah Jim’den razı olsun. Benim ufkumu o açtı.

Gelin bu haftayı çiçek haftası yapalım. Sevdiğinize veya çok değer verdiğiniz birisine çiçek götürün. Çok masraflı, detaylı, zahmetli olması gerekmiyor. Bir tek çiçek de olabilir, bir demet çiçek de. Bu mevsimde her taraf çiçeklerle dolu. Yolunuzun üstündeki bir yerden, veya bir bahçeden bile koparıp götürebilirsiniz evinize giderken.

Bakın sizlerle bir sır daha paylaşıyorum.

Eğer çiçeği verdiğiniz eşinizse ve eşiniz çiçeği aldığında, yüzünüze bu neydi böyle, hastamısın yoksa, kafanı bir yere mi çarptın, sarhoş falan değiisin değilmi? Veya hayatım sen iyimisin? gibi bir ifadeyle bakarsa, onu ne kadar ihmal ettiğinizi anlayın ve kendinizden utanın.

Eğer eşiniz büyük bir gülümsemeyle teşekkürler edip çiçeğinizi elinizden alıp hemen bir vazo bulup, su doldurup güzel bir yere koyuyorsa, iyi bir kadınla evlenmişiniz, evliliğiniz iyi gidiyor, eşiniz sizi seviyor ve size değer veriyor demektir.

Ama, eğer eşinize çiçeğini verdiğinizde, eşinizin gözleri yaşlarla dolup çiçeği bir kenara koyup, size sıkı sıkı sarılıp ağlıyorsa,sizi öpücüklere boğuyorsa, siz o kadını kalbinizin en güzel köşesine yerleştirin. Başınızın tacı yapın. O güzel kalbi sakın kırmayın. Yatın kalkın, Allah’a dua edin böyle bir eş size nasip ettiği için. Ruh ikizinizi, İdeal hayat arkadaşınızı bulduğunuzu bilin ve hayatınız boyunca da o kadının sakın ellerini bırakmayın.

Yoksa başınızı taş duvarlara öyle bir vurursunuz ki.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder