3 Ekim 2015 Cumartesi

SOL KOLUM AHHH… SOL KOLUM BENİ AFFET NE OLUR!!!

Güzelmiş insanın iki kolu olması.
İki koluyla sarılması,
Omzu ağrımadan gülmesi, öksürmesi,
Ve hayal kurması.

SOL KOLUM AHHH… SOL KOLUM BENİ AFFET NE OLUR!!!

Bu gün ameliyat olalı tam bir hafta oldu ve ben tek kolla yaşamayı öğreniyorum, sol kolumla, sağ kolum boynuma bağlı.

Şimdi siz sol kolumun yerinde olsaydınız ne yapardınız bu olaya nasıl katlanır, bu olanları nasıl kabul eder, nasıl bir tepki verirdiniz.

Şunu mu derdiniz;

“Yıllardır beni unuttun neredeyse bir köşeye attın. Hayatımızda hep sağ bir kol oldu. Hep onunlaydın, hep o kolu uzattın herkese. Sevgililerinin ellerini o şımarık sağ elinle tuttun. Ben kıskançlık krizleri geçirirken sen fark etmedin bile. Çünkü senin için sadece sağ kolun vardı. Seni o kadar kontrolü altına almıştı ki, adeta kör olmuştun. Halbuki benim sağ kolundan hiçbir farkım yoktu. Aynı anatomik yapı, aynı kemikler, aynı kaslar, aynı eklemler, aynı el ve beş parmak. Ama sen bunları ne fark ettin ne de gördün.

O kendini beğenmiş sağ kolun seni o kadar duygusuzlardırmış, o kadar kontrolu altına almıştı ki. 69 yıl hep sağ kolunla yaşadıklarını seyrettim. Neler yapmadın ki; şimdi söyleyemeyeceğim nelere dokunmadın, nereleri okşamadın ki. Ben bu olup bitenleri hep seyrettim. Çoğu zaman sabrettim, ama bazen bende buradayım, ben de yaşıyorum, ben sadece omzundan sarkan bir ceset değilim diye bağırmak, deliler gibi ağlamak, haykırmak istedim. 69 yıl beni sadece üzdün ve ihmal ettin.

Birde utanmadan yanlış bir şey yaptığında hep beni suçladın." Ay soluma geldi, ben sol kolumu hiç kullanamam, bilemezsiniz". Karı gibi ağlayacağına, kullansaydın lan, beni neden suçladın durdun dangalak.

Şimdi ne oldu o 69 yıldır vazgecemediğin sağ kolcuğun “uf” mu oldu? Bana mı kaldın? Gördün mü senelerdir ettiğim dualara karşılık geldi sonunda. Şimdi sürün. Elimden gelen, daha doğrusu kolumdan gelen, bütün güçlüğü çıkartacağım sana. Nasıl süründüğünü herkesin bilmesini istiyorum. Yaz yaz, uzun uzun yaz. Bak yazılarını bile benimle yazıyorsun, bu kadar düştün yani. Beter ol diyeceğim ama hadi yine kıyamıyorum. Kullanmasan bile o kadar sene beni omzunda taşımışlığın var. Solak birisiyle yaşamayı ne kadar isterdim biliyormusun ha biliyormusun? Kader işte, alın yazısı. Yanlış adama monte edilmişim.

Yoksa böyle mi düşünürdünüz.

Gel hadi gel. Olan oldu bir kere. Birlikte yaşamamız ve bunu öğrenmemiz lazım. İstesek de istemesek de bir müddet böyle yaşamamız lazım. Şu problem bir bitse de sağ koluma dönsem diye can attığını bile bile elimden geleni yapmaya çalışacağım. Aslında bunu hiç mi hiç hak etmiyorsun ama dayanamam, genelde iyi bir adamsın diyebilirim. Alkışlarken beni de kullandığını biliyorum. Elimden geleni yapacağım. ORGANLIK BENDE KALSIN.

İşte böyle sayın seyirciler tek kolla ve sol kolla, hele her şeyin sağ kolunu kullananlar için dizayn edildiği dünyamızda yaşamak kolay değil. Başıma bu olay gelince bunu çok iyi anladım.

Aciz duruma düşmeyi sevmiyorum. Hele insanlara yük olmayı hiç sevmiyorum. Ameliyattan sonra sağ kolum bağlı olduğundan arabamı kullanamadım bir süre, otomatik olmadığından. Ama şimdi kullanabiliyorum. Çünkü Allah size büyük bir acı yaşatıyor ama elinizi de bırakmıyor. Yeşil gözlü güzel kadın yanımda, araba kullanırken sevgilim hep sağ elimi tutar, ben de elini bırakmamak için hep vitesi sol elimle değiştirirdim. Bilhassa hastalığı sırasında İzmir’e çok gittik geldik. Bu seyahatler sırasında hep elimi tutar, sonra da uyurdu. Ben de onu uyandırmamak için vitesi hep sol elimle değiştirirdim sanki planlanmış gibi. Şimdi tek kolumla problemsiz arabamı kullanabiliyorum. Kimseye de muhtaç değilim.

Ev işlerine gelince işler değişiyor. Biliyorsunuz yalnız yaşıyorum. Ben bu işleri zaten iki elimle beceremiyordum, şimdi tek elimle hem de sol elimle “perişanları” oynuyorum. Yemek yap( yani yumurta), bulaşık yıka, yatağı yap, çamaşırlara bak, giyin, bayağı bir bunaldım. Hele şortumu giyip düğmelerini iliklemek tek elle, tam bir felaket. Bazen bu işi yapmaya çalışırken alnımdan nasıl ter boşalıyor inanamazsınız.

Dün evde kalıp işlerimi bitirdim. Güç bela şortumu da giyim oturdum. İçlendim, duygulandım, geçtim çalışma masamın başına. Bu neydi başıma gelenler diye düşünürken face book’a bir mesaj geldi. Almanya’dan Margit’ten. Kanadolu kitabımı okuyanlar bilirler. Kanada da tanıştığım Paris’de inanılmaz 3 hafta geçirdiğim, menekşe gözlü kızıl saçlı dünyalar güzeli Alman sevgilimden. Ben 24 yaşındayken, yani 45 sene önce. Margit o kadar güzeldi ki Paris’de her girdiğimiz bar veya lokanta da, Fransız erkeklerinin başını fırıl fırıl döndürürdü.

Beni face te bulmuş koluna ne oldu diye soruyor. Evlenmiş kocası alman parlementosunda. 25 yaşında bir oğlu var. Kendisi 64 yaşına gelmiş. Sonra Margit bana 45 sene önce Paris’de çektirdiğimiz fotoğraflarımızı gönderdi. Düşünebiliyormusunuz 45 yıl o fotoğrafları saklamış, sahip çıkmış. Sonra telefonunu verdi bana uzun uzun konuştuk. Sesi sanki hiç değişmemişti. Kapatmadan önce “her şey düzelecek yalnız değilsin. Seni hala çok seviyorum hiç unutmadım ki” dedi.

Meleklerim hayatım boyunca beni hiç yarı yolda bırakmadılar. Ellerimi hep ellerinde hissettim. Yine bazı planların yapıldığını hissediyorum. Hayatımın yeni bir yöne döneceğini, bir yerlerden birilerinin uçup geleceğini, belki de beni yeni bir dünyayla tanıştıracağını, ellerimi tutacağını, bana sarılacağını biliyorum sanki.

Her şeyi meleklerime bıraktım. Acele etmiyorum. Sürünüyorum biraz, canım acıyor ama toparlandığımın farkındayım.

Bana geçirdiğim kaza dolayısıyla mesajlar gönderen, acılarımı paylaşan okurlarıma çok teşekkür ederim. Bana moral verdiniz, beni duygulandırdınız, Margit gibi bana yalnız olmadığımı hatırlattınız.

Hepinizi çok seviyorum. Sizlere dönemedim, mesajlar binin üstünde olduğundan. İyi ki varsınız.

Sonbaharın güzel renklerini doya doya yaşamanız dileğiyle diyor, sol elimi öpüyorum bayağı bir yorulduk bu yazıyı tamamlamak için.

Artık hep solumdan kalkıyorum!!!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder