27 Ekim 2015 Salı

YEDİ KIZLAR

Çok merak ediyorum acaba hangisi daha önce gerçekleşecek..Ben mi bilgisayar kullanmayı öğreneceğim,deve mi hendekten atlayacak.
YEDİ KIZLAR
Ben Sivaslıyım. Sanki bir itiraf veya tehdit eder gibi başladım yazıma ama evet, ben Sivaslıyım. Sivaslı olmakla ve Sivaslılığımla iftihar ediyorum.
Sivas’ta doğdum ve liseyi Sivas’ta bitirdim. O yıllar benim belki de hayatımda yaşadığım en güzel, en mutlu, en unutulmaz yıllardı. Bu gün dünyaya yeniden gelsem hiç tereddüt etmeden aynı hayatı yeniden yaşardım. Ellili, altmışlı yıllarda Sivas o kadar güzel o kadar medeni ve tatlı bir şehirdi ki.
Deniz Gezmiş benim mahalle arkadaşımdır. Lise ikiye kadar birbirimizden hiç ayrılmadık. Arkadaş olduğumuzda ikimizde altı yaşındaydık.
Sivas Kabakyazısı, öğretmenevleri mahallesinde çok mutlu ve eğlenceli bir çocukluk geçirdim. O günlerdeki adıyla Kabakyazısı, öğretmen evleri Sivas’ın en güzel mahallelerinden biriydi.
Çocukluk günlerimi hep özledim, hep özlerim. İnanılmaz bir dayanışma ve muhteşem bir dostluk vardı komşular arasında. O zamanlar Allah’a şükürler olsun, televizyon, bilgisayar ve internet henüz keşfedilmediğinden, insanlar birbirini daha sık görür, birbiriyle daha fazla vakit geçirirlerdi.
Evimizin hemen kuzeyinde başlayan beş adet şirin mi şirin bahçeli ev vardı. Bu evlere beş evler denirdi. Beş evlerin ikincisinde Makbule Hanım, kocası Seyfi Bey ve yedi kızlar otururlardı. Onlardan bahsederken hep yedi “kızlar aşağı, yedi kızlar yukarı” denirdi. Yani lakapları yedi kızlardı.
Anne, Makbule Hanım kısacık boylu, çekik küçük kahverengi gözlü, ince yüzlü, mini mini, çıtır çıtır bir hanımdı. Yüzünün sağ tarafında bir Diyarbakır çıbanının izi vardı. O zamanlar biz Doğuluları hep bu çıban izlerinden tanırdık. Doğu’dan her gelen bu çıban izini taşırdı sanki. Makbule Hanım Malatyalı’ydı. İçli köfteyi çok lezzetli yapar, çiğ köfte yoğururdu. Mahallemizdeki hep Makbule Hanım’a yalvarır yemek yaptırırlardı. Hiç yedi çocuk annesine benzemezdi. Herhalde komşu hanımlar içinde en aktif olan Makbule Hanımdı.
Seyfi Bey’in sadece gri bıyıklarını, fötr şapkasını ve elinde sigarayla, hep sanki yerde bir şey arıyormuş gibi yürüdüğünü hatırlıyorum.
Yedi Kızlar’ın beşi ben daha ortaokulu bitirmeden evlendi. Hatırladığım isimler; Nermin, Şermin, Yurdagül, Betigül, Nazan, Neşe, hepsi de güzel kızlardı. Mahalledeki bütün gençler yedi kızlara aşıktı. Ben Betigül’le ilkokula gittim. Esmer, kahverengi saçlı, açık yeşil gözlü bir kızdı. Yedi kızlar sanki mahallenin her şeyi, uğuruydular. Sonra evlenip teker teker evlerinden ayrıldılar. Her düğünden sonra içimize bir gariplik çöker, bir takım şeylerin ebediyen değiştiğini hisseder, onları bir daha hiç göremeyecek gibi mahsunlaşır üzülürdük.
İşte böyle benim güzel dostlarım, maillerime bakarken Agustos 29 tarihine ait bir mesaj gördüm. Bana gelen maillerin çokluğundan neredeyse bu mesajı bir buçuk ay sonra fark ettim. Kimden geliyordu biliyormusunuz? Nazan Öktem’den, yedi kızların birinden, 55 yıl sonra gelen bir mesaj.
Şaşırdım, heyecanlandım. Hemen cevap yazdım ve cep telefonunu istedim. Birkaç dakika sonra cevap geldi, telefon açtım ve uzun uzun konuştuk, dertleştik hasret giderdik. Nasıl sevgi dolu hissettik birbirimize karşı inanamazsınız.
Ben Nazan Abla’ya “ mahallemizi, komşularımızı ve Sivas’ı anlatan, 2006 yılında yazdığım ”Bir Sivaslının Anıları” kitabımı yollayacağıma söz verdim. Çok sevindi çok heyecanlandı.
Dün kitabımı yolladım ve şu mesajı yazdım; "dün kitabını yolladım. Seni tekrar bulmak, senin ile tekrar konuşmak, 55 sene sonra da olsa sesini duymak, ne kadar heyecanlandırdı ve sevindirdi beni bilemezsin. Sevgi, sizlerle duyduğumuz, sizlerle yaşadığımız sevgiydi bizim. Çok şanslıydık biz birlikte yaşadık, her şeyimizi paylaştık. Her şeyimizi, acımızı, öfkemizi, çoşkumuzu, yoksulluğumuzu. Seni, efsane yedi kızları, Merhum Makbule Hanım’ı, Seyfi Bey’i çok seviyorum ve unutmuyorum. Seni o yüzünün sağ yanındaki Diyarbakır çıbanından öpüyorum. Canım ablam benim.
Ve bu cevap geldi; Teşekkür ederim Güvenciğim. Yedi kızlar heyecanla kitabı bekliyor ve yedi kızlar seni çok çok öpüyor.
Nasıl sevindim nasıl duygulandım bilemezsiniz.
İşte bir yazarı dünyaya bağlayan ve yaşatan bu karşılıksız sevgidir, hazineleriniz sizin olsun.
Yedi kızlarım, canlarım, çocukluk efsanelerim benim. Allah korusun sizleri, Allah sizlere sahip çıksın. Ben de öpüyorum sizleri, çok çok öpüyorum.
Sizler Kabakyazısı, öğretmen evleri mahallesinin çiçekleriydiniz, kır çiçekleriydiniz, haziran çiçekleriydiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder