22 Eylül 2017 Cuma

BAYRAM SABAHI
Ne olursa olsun, bayram sabahı yalnız uyanmamalı insan. İyi bayramlar deyip sarılacağı, gözlerini birleştirip, birlikte gülumseyeceği biri olmalı gözlerini açtığında, diye düsündü, uzun beyaz saçlı beyaz sakallı adam. Hatta düşünmekle de kalmadı. Kendi kendine söylendi. Hatta belki de söylenmedi de homurdandı. Sonra homurtuyla sitem arası bu sesin odanın duvarlarında, ağaç döşemelerinde, solmuş, yeşili kaybolmuş perdelerinde dalga dalga yayıldığını, sonra da biraz serinlik gelsin diye 24 saat açık tuttuğu pencereden çıkıp gittiğini hissetti.
Dağınik, sertleşmis saçlarına dokundu sağ elinin parmaklarıyla. Eeee şampuan zamanı gelmiş diye düsündü çok kısa bir an. "Amaaan" dedi kim farkedecek ki? Boş ver idare etsin biraz daha". Demedi sadece demiş gibi düşündü.
Yatak odasının kapısında ki yalvaran miyavlamayı duymasa kalkacağı yoktu yataktan. "Tamam" dedi geliyorum "Hold your horses" Türkiye 'ye uzun zaman önce dönmesine rağmen, diline yapışan İngilizce deyimlerden bir türlü kurtulamadığını bir kez daha hatırladı. İsteksizce yatağın sağ tarafindan kalktı. Aslında böyle şeylere inanmayan birisiydi. Ama yıllar önce bir defa yatağın sol tarafindan kalkmış, aynı gün evin pis su gideri tıkanmış, alt katı su basmış, iki gün bok temizlemişlerdi. Klimadan ve pencereden gelen esintiden kazık gibi olmuş vücudunu zorlukla yatak odasının kapısına kadar taşıdı. Kapıyı açtı. Kocaman sarı gözlerini kendine dikmiş gri kedisini kollarına aldı. "Hadi çık dısarıda rahatla güzelim" dedi. Kafasını zorlukla eğip artık sikayet etmeyen kedinin kafasını öptü.
Salonun tam ortasında ki vernikleri yer yer aşınmış muhteşem ağac merdivenden birlikte indiler. Sonra adam sokak kapısını açıp kedisini yere bıraktı ve arkasından sevgiyle baktı bir zaman.
Salona geri döndüğünde gözleri yine merdivene takıldı. Merdiveni ve trabzanları böyle güzellestirmek icin üç gün durmadan calıştığı aklına geldi. Kabaran, su toplayan ellerini, başını döndüren ve ne kadar yıkanırsa yıkansın üstünden bir türlü atamadığı tiner kokusunu hatırladı .Ama değmişti o kadar yorgunluğa. Evlerini ziyaret eden herkes merdiveni hemen fark etmis hayran olmuştu.
Ağır ağır merdivenlerden yatak odasına döndü. Yine nefesi kesiliyor gibi hissetti. Son zamanlar da bu sık sık oluyor, ara sıra da göğsünde ağrılar hissediyor, mide hapları çığneyerek geçiştirmeye calışıyor, ama bu ağrıların midesinden kaynaklanmadığını biliyordu. Hem çok iyi biliyordu.
Giyinmeye başlamadan pencereden dışarıya baktı adam. Sanki biri elinden tutmuş "Bak lan " diye emretmiş, pencerenin önüne süruklemiş gibi hissetti kendini... O kadar güzeldi ki manzara. O kadar uzun zamandır kör yaşıyordu ki. O kadar uzun zamandır bakar körlügü kabullenmişti ki.
Mutlu gunlerinde bir dağ keçisi gibi tırmandığını hatırladı bu tepelere. Çamlara ardıç ağaclarına, sandal agaçlarına, meşelere, köknarlara, ada çayı, kekik kokularına doyamadığı günleri hatırladı. Hemen hemen her seferinde rastladığı yaban domuzlarını da hatırladı. Ara sıra karsılaştığı engerekleri, birden havalanan keklikleri, gri kayalıkları, patikalarda ki taşlara yapışmış yeşil yosunları, bacaklarını kesen testere keskinliğinde ki bögürtlenleri, birbirine yapışmış yük trenleri gibi metrelerce uzayip giden, karınları turuncu, sırtları siyah rengi tırtılları, rengarenk kelebekleri de hatırladı.
Evet, bu gün bayramdı. Temiz görünmeli, gülümsemeliydi. Ayna da ümitsizce seyretti yüzünü. Ne kadar da yorgun gözüküyordu. Gülmeyi denedi.
Önce gözlerinin kenarına birikmiş çizgiler, sonra alnına enlemesine yerleşen üç birbirine parelel derin çizgi güldü. Sonra sakalları, bıyıkları, sağ sakağında ki çukur, okuma gözlüğünün iz bıraktığı burnu güldü.
Ama gözleri gülmedi. Denedi, bir daha denedi, bir daha denedi. "Bayram" dedi " "Ama ayıp oluyor" dedi. Gözleri gülmedi. Beyaz uzun saçlı beyaz sakallı adamla birbirlerine baktı kaldılar.
İkisi de ısrar etmedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder