8 Mayıs 2018 Salı

KARA TREN

Tren yolculuklarını çok severdim. Yıllar önce Sivas' da neredeyse tek ulaşım aracı trendi.  Her fırsatta tren istasyonuna gider hayranlıkla trenleri seyrederdik. Önce kömürle çalışan lokomotifler gördük. Kara tren tam kara trendi yani. Her yolculuktan sonra her tarafımız kurum içinde inerdik trenden. Suratımız simsiyah olur, gözlerimiz parlardı. Burnumuzu sildiğimizde günlerce sümüğümüz siyah çıkardı. En çok da sümüğümüzün rengi normale dönünce kara treni özlerdik. Tren tünele girmeden makinist o meşhur düdükle  alarm verir, açık olan tren pencereleri lokomatifin dumanı içeri girmesin diye sıkısıkı kapatılır, ama yine de bir miktar duman yutardık. O meşhur düdük tren istasyondan ayrılırken de uzun uzun çalardı.

Tren giderken pencereden gelip geçen direkleri saymaya bayılırdım. Telgraf direkleri derlerdi o direklere. Belki de elektrik direkleriydi. Direkleri birbirine bağlayan teller yazın sıcağından yere dogru kavislenir sarkardı ve her kavis birbirinden farklıydı.Trenin penceresinden o kavisleri izlemeye çalışırken başım bir iner bir kalkar, gözlerim yorulurdu.  Birde bu tellerin üstünde çeşit çeşit kuşlar olurdu. Neler yoktu ki Kara Kargalar, alaca kargalar hırsız saksağanlar atmacalar güvercinler sığırcıklar, arı kuşları, ibibikler serçeler, çok arasıra gözlerini  sabit bir noktaya dikmiş baykuşlar da olurdu.

İstanbul'a ilk gittiğimde yedi yaşındaydım. Annemlerle gittiğimiz Gülhane parkında dinlediğimiz tombiş kadın şarkıcı "Telgrafın tellerine kuşlar mı konar?, herkes sevdiğine yavrum, böyle mi yapar?" şarkısını okurken bir duygulanmıştım ki.

Sonra motorlu trenler, elektrikli trenler daha sonra da hızlı trenler çıktı. Ne telgraf direkleri kaldı, ne kuşlar, ne kömür dumanları, ne isli vagonlar, ne de trenin yanında '"gazete gazete" diye koşturan çocuklar.

Neyse ki  arasıra çalınan" Kara tren gelmez mi ola?, düdüğünü çalmaz mı ola?" türküsü hala var.

O unutulmadı.

Bir o unutulmadı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder