TEMBELLİĞİNDE BİR SINIRI VAR CANIM
Senelerdir insanlara günlük tutmalarını, anılarını yazmalarını önerdim. Aldığım cevaplar üç aşağı beş yukarı hep aynı oldu. " Yok yav, benim yaşamımda yazacak bir şey yok. Ben enterasan birisi değilim ki, ne yazayım?. Kimin umrunda? Millet benim anılarımı okuyupta ne yapacak Allah aşkına? İşleri güçleri yok da sanki"
Onlara anılarını yazarlarsa unutmayacaklarını; insanın hafızasının zamanla zayıflayacağını, yazmakla kişinin kendini tanıyabileceğini, hayata bakışının değişebileceğini anlatmaya çalıştım. Yüzüme başka bir planetten geliyormuşum gibi baktılar. Her insanın farklı olduğunu, her insanın özel olduğunu, her insanın anlatacak farklı hikayesi veya hikayeleri olabileceğini vurgulamaya çalıştım. Biraz kibar olanları "Hee... belki birgün denerim" diye geçiştirdiler Kibarca çenemi kapamamı ima ettiler, bende üstelemedim.
Sonra düşündüm, tembelliklerinin yanısıra korkaktı bu insanlar. Kendilerini tanımıyorlar, tanımakta istemiyorlardı. Kendileri ile yüzleşmek işlerine gelmiyordu. Belki de kendilerini tanımaktan çekiniyor korku duyuyorlardı. Tembeldiler çünkü başkalarının onların yerine karar vermesi onları rahatlatıyor mutlu ediyordu ve bu gerçekle karşı karşıya gelmekten ürküyorlardı. Belki de hayatlarını uykuda geçirmek hoşlarına gidiyor,6 uyanmak, uyandırılmak istemiyorlardı. Ne kötü diye düşündüm.İnsanın kendi hayatına değer vermemesi. Kendini enterasan bulmaması. Benden bir bok olmaz diye diye bir yaşam sürmesi. Daha baştan yelkenleri sıuya indirmesi.
Beş adet kitap yazdım ben. Yazdığım kitapların hepsinde kendimi ve yaşadıklarımı anlatmaya çalıştım. Bu kitapları yazarken çok zorlandım ve her kitabımda kendimi biraz daha tanıdım. Yeri geldi, kahkahalarla güldüm. Yeri geldi, derin düşüncelere daldım. Yeri geldi hüzünlendim, ağladığım da oldu. Öyle ki çalışma masamdaki kağıt peçeteler yetmedi bir el havlusu kullandım gözlerimi, gözlüklerimi kurulamak için.
Kolay değildi etrafımdaki duvarları yıkıp kim olduğumu görmeye çalışmak.. Bu duvarların bir çoğunu çaktırmadan yaşam örmüş, bir çoğunu ise ben kendi ellerimle örmüştüm. Yıkarken altında kalmakta vardı o duvarların. Ama her yıktığım duvardan sonra güneşi gördüm. Gökyüzünü gördüm. Nefes aldım. Çektiğim acılara, hüzünlerime, döktüğüm gözyaşlarına, uykusuz gecelerime, şişe şişe ucuz kırmızı şaraplara, her içtiğimde başımı döndüren, içtiğime içeceğime pişman olduğum sigaralara, harcadığım enerjiye, kanayan ellerime ve yüreğime değdi o duvarları yıkmak.
Şimdi o beş kitabı yazmadan önceki insandan çok daha farklı birisiyim. İnsanların bana baktıklarında yüzlerine yerleşen gülümsemeleri seviyorum. Kendimi sevmeye çalışıyorum ama bencil değilim ve hala kendimi alnımdan öpecek kadar tanıdığımı söyleyemem.
Yani hala mücadelem sürüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder