9 Aralık 2015 Çarşamba
İŞTE, O ZAMAN HAYAT DEVAM ETMİYOR
Sabah uyanıyorsunuz. Dışarıda müthiş güzel bir güz güneşi var. Her taraf pırıl pırıl. Yağmurlardan sonra çam ağaçları, çiçekler, bitkiler tertemiz olmuş yıkanmışlar. Üzerlerinde bir dirhem yazın biriktirdiği toz kalmamış, nasıl bir güzel yeşil nasıl bir güzel yeşil.
Bu gün güzel bir gün, benim içinde güzel bir gün olsun diyorsunuz kendi kendinize. Bu gün beni üzen hiçbir şeyi hatırlamayacağım da diyorsunuz. Hatta kahvaltı bile yapıyorsunuz. Kahvaltınızı yaparken hafiften bir türkü de mırıldandığınızı fark ediyorsunuz.
Sonra kapıyı açıp neşeyle köpeklerinizle konuşuyor onları okşuyorsunuz. Sabırlı olmalarını, onları her zaman ki gibi ayrı ayrı yürüyüşe çıkaracağınızı söylüyorsunuz. Tabi her zaman ki gibi sizi dinlemiyorlar. Telaşları, heyecanlar devam ediyor. Yürüyüşe çıkıyorsunuz, ıslık bile çalıyorsunuz. Begonviller, Japon gülleri Zakkumlar o kadar güzel ki. Hatta şaşırmış, incecik boyunlarını korka korka topraktan çıkarmış kır çiçekleri bile var.
Nasıl özlerdim bu renkleri, bu çiçekleri Kanada’da yaşarken nasıl özlerdim diye konuşuyorsunuz kendi kendinize. Köpeğinizin başını sevgiyle okşuyorsunuz, çok seviniyor oda sizin elinizin üstünü yalıyor. Bir ara durup karnının etrafında toplanan kılları temizliyorsunuz ve sanki kızmış gibi “Yahu ben de sızın kıllarınızdan usandım” diyorsunuz.
Sonra kapınızın yanındaki yasemin ağacından birkaç tane çiçek koparıp arabanıza koyuyorsunuz misler gibi kokuyor arabanız.
Yola çıkıyorsunuz. Etrafı seyrediyorsunuz. İçmeler kasabası hakikaten çok güzel ve huzurlu. Turist sezonu sonrası biraz yorulmuş, biraz sarsılmış ama hala çok güzel. Her taraf çiçeklerle dolu. Kırmızılar, morlar, sarılar, pembeler dans ediyorlar. “Ne şanşlıyım” diyorsunuz kendi kendinize, “Ne şanslıyım böyle bir hava, böyle güzel bir kasaba da yaşıyorum, ne şanslıyım”
İçmelerden çıkıyorsunuz Seyir Tepesinden deniz gözüküyor. Pırıl pırıl, nasıl güzel nasıl güzel. Tura çıkmış tekneler bile var. İçinizde ki yaşam enerjisinin harekete geçtiğini, Yavaşta olsa hayata geri döndüğünüzü hissediyorsunuz.
Marinada ki mağazanıza gitmeden, kırtasiyeden bir şeyler almaya karar veriyor, arabanızı park etmenin zor olacağını düşünerek, her zamanki gittiğiniz mağazaya değil de ara sıra uğradığınıza gidiyorsunuz.
İçeri girer girmez sizi fark eden dükkan sahibi “Vay güzel abim, canım abim gelmiş” diye sizi kapıda karşılıyor. Hoşunuza gidiyor böyle karşılanmak. Taş yerinde ağır diye düşünüyorsunuz. Mesela İstanbul da yaşasaydım, Toronto da yaşasaydım. Kimse varlığımın farkında bile olmazdı diye düşünüyorsunuz. Seviniyorsunuz.
Dükkan sahibi istedikleriniz bir poşete koyuyor. Hesabınızı ödüyorsunuz. Hayırlı işler diliyorsunuz, çay veya kahve ikramını kibarca reddediyorsunuz.
Tam çıkarken “Abim” diyor “Yenge nerelerde, uzun zamandır gelmiyor bizlere küstü mü yoksa”
İşte o zaman hayat devam etmiyor!..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder