9 Aralık 2015 Çarşamba

TELGRAF


Bu yazım yaz-kış demeden Sivas’ın köy okullarını bazen yayan, bazen at sırtında, bazen bulabildiği herhangi bir vasıtayla teftiş etmiş, okulu olmayan birçok köye okul yapılmasına önayak olmuş, Sivas İlköğretim kurumlarına 35 yıl emek vermiş güzel insan Gezici Baş öğretmen Ahmet Karabenli, babam hakkında. Maalesef babacığım Yeşil Gözlü Güzel kadını hiç görmedi. Adım gibi biliyorum birbirlerini o kadar severlerdi ki.

TELGRAF

Eline tutuşturulan yarım sayfa büyüklüğünde iki tarafından yapıştırılmış kağıdı açtı babam. Okumaya başlamadan önce havaya kaldırdı ve bize gösterdi “Telgraf” dedi “bu bir telgraf”.

İşte o gün ilk defa bir telgrafın neye benzediğini gördüm. Sonra babam o beyaz kağıda gözlerini dikti ve okudu sessizce. Ayakta okuyordu birden sendeledi ve divanın üstüne zorlukla oturdu, daha doğrusu çöktü. Elinden o beyaz kağıt yere düştü, salondaki haki renkli makina halısının üzerine.

O merhamet dolu güzel kahverengi gözleri karşıya takıldı kaldı ve gözlerinden ip gibi yaşlar dökülmeye başladı. Konuşmuyor sessiz, sezsiz ağlıyordu. Ben de hemen ağlamaya başladım çünkü babamı ilk defa ağlarken görüyordum. Daha beş yaşında bile değildim. Sivas’ta yaşıyorduk.

Annem ölmüş dedi babam. Kardeşim Nabi’den geliyor, Marmaris’ten, annem ölmüş. Annem de ağlamaya başladı. Babaannemi hiç görmemiştim.

Ve ben telgrafları hep annelerin ölüm haberlerini veren iki ucu tutkallı beyaz kağıtlar olarak hatırladım. Şimdi 69 yaşındayım. Artık ne annem hayatta ne de babam. Ama, bu gün bile bana verilen beyaz iki tarafı yapıştırılmış kağıtları açamam. Ürperirim. Tüylerim diken diken olur. Korkarım, çok korkarım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder