30 Temmuz 2015 Perşembe

DOKUZUNCU AY


Yasemin’im, 

Bu gün dokuzuncu ayın doldu. Hem de günlerden Pazar.

Pazar günlerinden bu kadar nefret edeceğim hiç aklıma gelmezdi biliyormusun ?

Hasretin sıra dağlar oldu, omuzlarıma çöktü .

Kalbim yine yükünü aldı, birkaç ölçü büyüdü.

Gözlerim artık benim değil, ne zaman sulanacaklarını, ne zaman dolacaklarını, ne zaman boşalacaklarını kontrol edemiyorum.

Sevgin öyle sinmiş ki üzerime, damarlarımda sen dolaşıyorsun.Aldığım nefes sanki seni rahatlatmak için.Yalnız kalbimde beynimde değilsin ki.Sen benim her yerimdesin.

Sensiz öyle eksiğim ki. İçimde ki mumlar yine, önce meşaleye sonra orman yangınına döndüler.

Bu gün o günlerden biri.

Hayat istemediğim kadar uzadıkça uzuyor gibime geliyor.

Dünyam durdu sanki dönmüyor.

Ölenle ölünüyor hayatım, ve zaman her şeyin ilacı değil.

Her geçen ay bir önceki ayı aratıyor, inan sevgilim öyle bir aratıyor ki.

Seni kaybettikten sonra bana kalan ömürle ne yapacağımı bilmiyorum, bilemiyorum.

Sanki beni denizin orta yerine atmışlar, nereye, ne yöne yüzeceğime karar veremiyorum ki.

Hani küçük prens kitabında ’ “nereye gittiğini bilmiyorsan, istediğin yolu seçebilirsin, hiç fark etmez.”diye yazmış ya, Antonie De Saint Exupery, işte aynı öyle yaşıyorum.

Bir gayem yok artık yani.

Yaşamak için ölmüyorum.

Ne kadar uğraşırsam uğraşıyım, ne kadar çırpınırsam çırpınayım, neyi denersem deneyeyim, sonunda bütün yollar sana çıkıyor. Her yolun sonunda seni buluyorum.

Ne yıldızları fark ediyorum, ne çiçeklerin renklerini, ne kuşların cıvıltısını, ne gökyüzünü ne denizi. Sadece bakıyorum ama görmüyorum sanki.

Sanki birileri çekip almışlar ruhumu içimden. Şair boşuna feryat etmemiş “Beni benden aldılar” diye.

Uçan bir kelebek gördüğünde mutlu olmayan bir insan var mıdır acaba dünya da, veya o kelebeğin peşine düşmeyen bir çocuk.

Sen benim kelebeğimdin be yasoş

Bizi hep mutlu ettin her kanat çırpışında. Hep en güzel çiçeklere kondun sen.

Kelebeğim ömrü kısa olurmuş ama mutlu ölürlermiş artık tırtıl olmadıklarını bildiklerinden.

Sen hiç tırtıl olmadın ki be güzelim. Hep kelebektin sen. Bende senin peşinde koşan çocuk.

Güzel kokulum, canımın içi, bahçemizde seninle beraber diktiğimiz Yaseminler açtılar sonunda. Akşamları nasıl kokuyorlar biliyormusun? Nasıl sen, sen kokuyorlar.

Elele tutuşup altlarında oturduğumuz, o sihirli kokuları ciğerlerimizin dibine kadar çektiğimiz, sarılıp sarılıp öpüştüğümüz geceler geliyor aklıma.

Dayanamıyorum, oturamıyorum ki o bomboş bahçede şimdi.

Kendimi arsızlığa vurup yaşamaya çalışıyorum işte, hayat devam ediyor ya!!

Her yaptığın, her yarattığın tablon için, yüreğime serptiğin o sınırsız sevgin, o peygamberleri bile kıskandıracak hoşgörün, sınır tanımayan fedakarlığın için, o güzel o ellerini binlerce defa, milyonlarca defa öpmek, öpmek isterdim senin.

Yeniden bir araya gelsek, gelebilsek, kavuşabilsek birbirimize, yemin ediyorum full time işim olurdu o elleri öpmek.

Gece demez gündüz demez, öper öper, ne usanır, ne de şikayet ederdim.

Her geçen saniye, her geçen dakika, her saat, her gün, her ay sana olan hasretim üstüne, üstüne koyuyor. Şimdi çok daha iyi anlıyorum ne kaybettiğimi, ve senin eşine benzerine bir daha rastlama şansınım olmadığını. Bunu düşlemenin bile cehennemde kartopu oynamayı düşlemek kadar salak ça olduğunu.

Seni çok seviyorum Yasemin, yeşil gözlü güzel, çok güzel kadınım benim.

İnan bana, sen mi öldün, ben mi yaşıyorum, ben mi öldüm sen mi yaşıyorsun artık bilmiyorum.

Ama “Zamanın geldi hazır ol, yarın Yasemin’ine kavuşuyorsun” deseler. “Bu gün olsa olmaz mı” diye soracağımı adım gibi biliyorum.

Seni o kadar özledim işte.

“Çaresizlik nedir biliyormusun? Kalbin kanatlanıp gittiği yere bedenin gidememesidir” Demiş Şems.

Kalbim hep seninle canım benim, bedenim gidemezse gidemesin.

Onun da gideceği zaman gelecek elbet.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder