Sevgilimin gözlerinde cenneti görürdüm ben, O yüzden gözlerim dolar, uzun süre bakamazdım. Ama o güzel gözlerinin içinde beni çok korkutan anlayamadığım bir hüznün varlığını da hissederdim. Sormaya korkardım ona “bu kadar mutluyuz, bu hüzün niye” diye.
Çok az konuşurdu yeşil gözlü güzel kadın. Saklayacak hiçbir şeyi yoktu ki. Yarattığı o inanılmaz tablolarıyla, resimleriyle konuşmayı tercih ederdi.
Sanki biliyordu kaderini veya kaderimizi. Biliyordu ve bana söylemeye çekiniyordu, sırf üzülmeyeyim diye. Biliyordu başımıza neler geleceğini, biliyordu meleğim benim, ama saklıyordu benden, bizden.
Yaptığı, yarattığı o uzun boyunlu, kocaman gözlü kadın çehrelerinin hepsinin gözlerin de de o hüznü hissederdim ben. Hatta bir defasında “ neden bu resimlerin hepsinin gözlerinde hüzün var” diye sorduğumda gülmüş, “sana öyle geliyor, sen öyle görüyorsun sevgilim demişti” Benden” saklamıştı.
Demek ki ben öyle görmüyormuşum.
O hüznü yalnız yaşamayı tercih etti.
Yani kıyamadı bize.
Çünkü onun kitabında başkalarını üzmek yoktu.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder