Gamze Gülender, şeker kız bana” Güven Abi bir de şu yüksek topuklar hakkında bir yazı yazsana” diye yazdı ve beni gaza getirdi. İşte istediğin yazı Gamze’cim. Ama dikkat et. Böyle bir yazı yazmayı kafama soktuğun için, okurken pişman olabilirsin.
YÜKSEK TOPUKLAR
Ah şu giyinmiş kuşanmış, çene yukarda bel dimdik, zarif, kendini ruhla, gururla, bir imparatoriçe edasıyla taşıyan kadınları ne severim, ne severim ne severim.
.
Onlar ne giyerlerse yakıştırırlar. Yüksek topuk, alçak topuk, yalın ayak bile yakışır onlara. Çünkü yürümesini, farklı olduklarını kabul ettirmeyi bilir, her adım attıklarında ben farklıyım, ben farklıyım diye bastıkları yerden ses getirir işte o kafirler.
Kafir, diyince aklıma geldi. Karadenizin bir kasabasında camide genç bir imam vaaz veriyormuş.“Karılarınızın kızlarınızın giyimlerine kuşamlarına dikkat edin. Aman açık saçık giymesinler, ellerini yüzleri boyalı gezmesinler, makyaj yapmasınlar”. Derken cemaat den biri sözünü kesmiş “ iyi de imam efendi senin hanım hem makyaj yapıyor, hem de mini etek giyiyor” deyince. Önce şöyle bir gülümsemiş imam efendi, sonra da “Ama kafire de yakışıyor değil mi.” Demiş.
Evet yani yakışana helal olsun. Ama kardeşim her şeyi bir kenara bırak da şu yüksek topuk merakı yok mu, işte o beni öldürüyor.
Şimdi bir defa bu yüksek topuk nereden çıkmış onun tarihçesinden giriyorum. Hazır olun. Nefeslerinizi tutun. Bu arada burnunuzu da tutabilirsiniz. Hatta midesi sağlam olmayanlar okumasınlar, çünkü iğrenç bir hikaye.
Efendim, orta çağ da Avrupa’da ki o bugün biz uygarız diye kıçlarını yırtan ülkelerde kanalizasyon, tuvalet veya Osmanlı deyimi ile “hela” mevcut değildi, keşfedilmemişti. Bizler, yani atalarımız, çatır çatır bu işleri, işte o helalarda yapıp, kıçlarını başlarını yıkarken, Avrupa’lı medeni kardeşlerimiz, yaptıklarını kovalara, lazımlıklara, bulabildikleri her şeye doldurup pencerelerinden sokaklara boca ediyorlardı.
İşte hanımlar bu nesnelere basmamak veya gömülmemek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyorlardı, bilhassa Fransa’da Paris’te. Yani yüksek topuk bir zaruret dolayısıyla icat edilmiştir. Yani mecburiyetten. Süs için değil.
Hatta dünyanın parasını ödeyip satın aldığınız parfümlerin hanımefendilerin üzerine sinmiş o kokuları kamufle etmek için icat edildiğini biliyormuydunuz bilmem. Neyse oralara daha fazla girmeyelim.
Meseleyi biraz daha açıp biraz daha iğrençleştirmek istiyorum. Nasıl olsa havasına girdim artık.
Hani , Üç Silahşörler, Dartanyanlar filmlerinde o kahramanların kafalarına geçirdikleri, reveranslar yapıp kraliçeleri falan selamladıkları, o kocaman geniş kenarlı şapkalar neden icat edilmiş biliyormusunuz? Ya hanımlar neden ellerinde hep o rengarenk şemsiyelerle gezerlerdi biliyorrmusunuz? Evlerin, sarayların pencerelerinden “Allah’tan korkmayanların başına” diye boca edilen lazımlıkların, kovaların içindeki kokulu muhteviyattan kafalarını korumak için. Fötr şapkalar da aynı sebepten dünya ya zuhur ettiler. Meraklısına.
Ya sayın seyirciler işte bu işin raconu ve hikayesi bu. Şimdi gelelim bu yüksek topuktan vazgeçmeyenlerin hikayesine.
Yakışanlara, kendilerini taşımasını bilenlere söyleyecek sözüm yok. Ama kardeşim bazıları var ki, bizlere de kendilerine de yaptıkları zulme dayanamıyorum.
Bir defa maşallah tosun gibi hatta sevimli bir su aygırı yavrusu gibi olup yüksek topuk giyenler, artık birer “C” şeklini almış o zavallı topuklar üzerinde yürümeye çalışanlar mı dersiniz
Topukların aşırı yüksekliği dolayısıyla, öne doğru eğilmiş, kollarını kullanarak kahramanca yer çekimine karşı savaşanlar mı dersiniz.
Sanki bacaklarının arasında 5 litrelik su şişesi taşır gibi. Parantez bacak, bastıkları zemin ile 60 derece açı yapıp yürümeye çalışanlar mı dersiniz.
Bir türlü o ekstra yüksekliğe alışamayıp, Pizza Kulesi gibi bir tarafa eğik yürüyenler mi dersiniz.
Yürürken, daha doğrusu yürümeye çalışırlarken bacaklarını yeni keşfetmiş gibi devamlı bacaklarına odaklananlar mı dersiniz.
Değerli hocam Osho;”vücut dili insanı hemen ele verir, mesela çok güzel bir temizlikçi kıza kraliçe elbiseleri giydirin tahta oturtun herkes hayran kalır. Tahtan indirin bir yürümeye başlasın herkes temizlikçi kız olduğunu anında anlar” derdi.
İşte böyle dostlarım, dünyanın parasını ödeyip bir çift yüksek topuklu almakla iş bitmiyor. Onların üstünde zarif bir edayla yürümesini, bilmek her şeyden önde geliyor.
Ne zaman, yüksek topuklar üstünde hayat mücadelesi veren kadınları seyretmekten gına gelse, bilgisayarımı açıp, o yüksek topuklar üstünde değil yürümek, tango pasadoble yapan sülün gibi kadınları seyredip kendime geliyorum.
Hani Anadolu’da derler ya ”herkes sakız çiğner ama Kürt kızı tadını çıkarır” diye.
İşte böyle taşımasını, yürümesini, yakıştırmasını bilenler giysin kardeşim. Bize de zulüm etmesinler, kendilerine de. Sonra sokaklarda aman üstüne basabilirim diye korkacak bir şeyler de kalmadı artık.
Ne olur yapmayın, kendinize acımıyorsanız bizlere acıyın bari.
Yukarıda Allah var yani….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder