Sevgili dostlarım hayatımın son altı ayında sizler benim her şeyim oldunuz. Aramızda bir gönül bağı kurduk. Kalplerimiz ara sıra da olsa birlikte aynı frekansta çarpmaya başladı. Birbirimizi görmeden arkadaş olduk, sırdaş olduk, gönüllerimiz birleşti, acılarımı paylaştınız , bir okuyucumun dediği gibi”acıdaş” olduk bibirimizle.
Yazılarımı okudunuz, mesajlar gönderdiniz. Taaa oralardan uzandınız ellerimi tuttunuz. Belki de beni yaşama geri getirdiniz. Sevdik birbirimizi tanımadan görmeden . Yeşil gözlü güzel kadın yaptı yapacağını sonunda, bağladı bizi birbirimize.
Sevgi dünyadaki en bağımsız en zincire vurulamayan bir şey. Sevginin yeri yok, yurdu yok, sınırı yok, aklı yok , mantığı yok, vatanı yok, ırkı yok, hayvanı yok, bitkisi yok, böceği yok, hesabı yok, kitabı yok.
Sevgi her yerde. Bir gülün renginde, bir kuşun kanadında, bir bebeğin gülüşünde, begonvillerin morunda, zakkumların pembesinde, Japon güllerinin kırmızısında, bir bakışta, bir iltifatta, bir el uzatmada, bir kadeh şarapta, bir günaydın da, bir kolay gelsin de,bir işin rast gelsin de, bir iyi günler de, bir yolun açık olsun da, bir teşekkür ederim de, bir iyi ki varsın da, bir bakış ta, bir lütfen de, bir siz buyurun da, bir sen bilirsin de. bir geçmiş olsun da, bir seni seviyorum da.
İrina bana Moskova’dan çok duygulu, sevgi dolu bir mesaj atmış. Moskova’da da olsa, onun kalbi de bizlerle birlikte çarpıyor artık.
Dedim ya sevginin vatanı yok.
ORHAN PAMUK
Orhan Pamuk çok takdir ettiğim, çok beğendiğim, romanlarını okurken içlerinde adeta kaybolduğum değerli bir yazardır.
“Ne kadar severseniz sevin insanın hiç görmediği bir yüzü yavaş yavaş unutacağını anladım”. Demiş Orhan Pamuk.
Niye böyle demiş, ne zaman demiş, kimi düşünmüş de demiş bilmiyorum.
Kendi hesabına konuşmuş genelleme yapmamış besbelli.
Yasemin’i kaybedeli neredeyse 9 ay oldu. Onun yüzü daha doğrusu yüzleri benim içimde kalbimin derinliklerine öyle bir kök saldılar ki ne yavaş yavaş ne hızlı hızlı unutmam mümkün değil.
Ben sevgilimin daha beş yaşında çocukken sımsıkı arkaya topuz yapılmış sarı saçlarını, yemyeşil gözlerini, kocaman gamzelerini, bu gün gibi hatırlıyorum. Aradan 65 sene geçmiş dile kolay.
Onu 20 yaşında tekrar gördüğümde, omuzlarına dökülmüş dalgalı saçlarını, gülücüklerle dolu hayat dolu gözlerini, tabiî ki o gamzelerini unutmam mümkün değil.
40 yaşlarında hafiften kırlaşan o dalgalı saçlarını, yeşil gözlerinin kenarlarında oluşan çizgileri, ne kadar sevmiştim.
52 yaşında hastalanmasını, o güzelim saçlarını kaybetmesini, yeşil gözlerinin kemo terapiden pırıl pırıl olmasını o lanet hastalığın bile güzelliğini bozamadığı, hatta sevgilime daha da gizemli bir güzellik verdiğini, unutmama imkan var mı.
Bana göre unutmak kişinin sevdiği bir insanın yüzünü yüreğine nasıl yerleştirdiği, onu ne kadar sevdiğine bağlı.
Ben bu gün Yasemin’in hayatımızın her bölümünde ki yüzünü ve yüz ifadesini oturur çizerim. Dedim ya ben onu kalbime yerleştirdim ve o orada kök saldı, Orhan kardeşim.
Biz sevgilimle iki ayrı insan değildik ki. Ben nereye baksam onu görüyorum. Aynada kendime bakarken bile onu görüyorum, nasıl unutur insan.
Tekrar tekrar yazıyorum insan neyi kalbine yerleştirdi, kalbine işlediyse onu unutmaz. Kalbin hafızası beynin hafızasından çok daha üstündür. Kalp unutmaz ama beyin zamanla sulanır. Hani günümüzde Alzheimer dedikleri hastalık alır götürür beynin depoladıklarını.
Mesela dedenizin size, siz daha 5 yaşındayken verdiği o minik bebeği 70 yaşına da gelseniz unutmazsınız. Birçok şeyi unutursunuz ama işte o minicik bebeği unutmazsınız, unutamazsınız çünkü o siz olmuştur. Sizin bir parçanız olmuş, kalbinize öyle bir sarılmış demir atmıştır ki.
İşte hayatınızda değer verdiğiniz sevdiklerinizi ancak kalbinize koyarak ölümsüzleştirirsiniz. Beyniniz sizi yanıltır ama kalbiniz asla yanıltmaz. Çarpmayana, çarpamayana kadar onları taşır.
Keşke seninle hemfikir olsaydım Sayın Orhan Pamuk. O zaman bu kadar iyi hatırlamaz, bu kadar içim yanmazdı belki de.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder