Birkaç gün önce dünyanın başına bela olan, turizmin, sonunu getiren, insanları acaip tembelleştiren, obezleştiren, adeta yerlerinden kalkamayacak hale getiren, “Her şey dahil” konseptine hizmet veren dev bir otele gitmek zorunda kaldım.
Bahsettiğim otelin genel müdürünü çok sevdiğim için nazik davetini kıramadım. Bana telefon açtı, o davudi sesiyle” Çok özledim abi seni yav”dedi. “Bak sezon açıldı artık tenis falan da oynayamıyoruz. Gel iki kadeh atalım, dertleşelim, konuşalım” diye devam etti.
Otelin lobisinde buluştuk, kucaklaştık. “Hadi Abi yukarı çıkıp denize karşı oturalım” dedi. Dilediği gibi yukarı çıktık ve söylediği gibi denize bakan bir masaya oturduk.
“Ne içelim abi” diye sordu. “Sen ne istersen, benim için fark etmez canım” dedim. “Rakı içelim o zaman” dedi. “Tamam sen bilirsin” dedim
Tabi, kocaman genel müdür, bir anda masamız bize hizmet vermek için çırpınan garsonlar tarafından donatıldı. İçmeye, yemeye başladık.
Senelerce yurt dışında aynı mesleği icra ettiğimden epey bir otelden, müşterilerden, problemlerden falan konuştuk. Yasemin’i ve beni yakından tanıdığından, aramızda ki sevgiyi, onun ölümünün beni ne kadar sarstığını bildiğinden konuyu hiç oraya getirmemek için elinden geleni yapıyordu M. Bey
Birazdan canlı müzik başladı. Orkestra üyeleri genellikle yaşlı müzisyenlerden oluşan gurup tangolar, valsler falan çalmaya başladılar. Açık büfede tıkınmadan başka sey düşünmeyen daha doğrusu düşünemeyen müşteriler değil dans edecek, ayağa kalkacak durumda olmadıklarından, müzisyenler kendileri çalıp kendileri dinliyorlardı.
Bu epey bir zaman devam etti, Sonra güzel bir vals çalmaya başladılar. Birden piste iri yarı, yakışıklı 50 yaşlarında kırmızı tişörtlü bir adam ve tekerlekli sandalyede oturan, saçlarını topuz yapmış sarışın, adamla hemen hemen aynı yaşlarda, devamlı gülümseyen bir kadın çıktı ve dans etmeye başladılar.
Adam büyük bir ustalıkla tekerlekli sandalyeyi, müziğe müthiş uydurarak döndürüyor, ikisi de son derece mutlu gülerek,kahkahalar atarak vals yapıyorlardı. O kadar güzel dans ediyor, o kadar eğleniyorlardı ki. Hiç kimse umurlarında değildi. Gözleri birbirlerinden başkasını görmüyordu ki.
Onları hayranlıkla seyrederken istemesem de düşüncelerim beni her zaman ki gibi 9 Eylül Üniversite Hastanesine götürdü.
Yeşil gözlü güzel kadını ilk defa tekerlekli sandalyeye oturtunca çok zoruma gitmişti. O kendini büyük bir gururla taşıyan, uzun boylu yapılı, mankenlere taş çıkaracak kadar güzel yürüyen asil kadınımı, ruhsuz bir tekerlekli sandalyeye oturtup itmek, çok ama çok zoruma gitmişti. Onun hesabına çok üzülmüştüm.
Sonra günler geçti. Bu defa Allahım ne olur sevgilim şu hasta yatağından kalksın, serumlarından, oksijen maskesinden kurtulsun, onu tekerlekli sandalyeye oturtup, biraz şu hastane odasından çıkarıp, dışarıda bahçede dolaştırıp, temiz hava almasını nasip et diye dua etmeye başladım. Yani o başlangıçta kınadığım tekerlekli sandalye bir kurtarıcı olarak gözükmeye başladı gözlerime.
Ben hayatım boyunca o sandalyeyi itmeye razıydım. O güzel kadını o sandalyeye taşımaya, o sandalyeden yatağına veya istediği her yere taşımaya razıydım. Ölene kadar, kollarım, belim tutmayıncaya kadar ona sahip çıkmaya razıydım.
Ona o sandalyede otururken son aylarda yaptığım gibi, kitaplar okumaya, hikayeler, fıkralar anlatmaya, şarkılar türküler söylemeye razıydım.
O vals yapan güzel yürekli çifti lokanta ki insanlar oturdukları yerden hüzünle veya hüzünlü bir gülümsemeyle seyrettiler.
Ben kıskandım. Allah bilir kıskandım mutluluklarını. O adamın yerinde olmayı, o sandalyede sevgilimi oturtup onunla dans etmeyi, ne kadar isterdim tahmin dahi edemezsiniz. Bütün yorgunluğumu onun ağzından çıkan bir” Güven” kelimesi alıp götürüverirdi.
“Neden yüzün, gözlerin değişti birden abi” diye sordu M. Bey. “Boşver canım dedim. “Sadece aklıma bir şeyler geldi. Birden bazı şeyleri hatırladım da” diye cevap verdim.
“Söyle abi” dedi buraya dertleşmeye geldik. “Boşver canım be dedim, o kadar da önemli değil”.
Sonunda o kadar ısrar etti ki sizlere burada yazdığımı ona anlatmak zorunda kaldım.
Hiçbir şey söylemeden beni dinledi. Ben bitirince yerinden kalktı. Yanıma geldi “Canım abim” dedi Boynuma sarıldı.
Çok ağladı çok, beni de ağlattı.
Anlattığıma pişman etti beni yani!!!

Seni cok seviyorum Güven abim. Kitabını dun akşam 22 de aldım ve bir göz atayım sonra okurum dedim. Ama ne mümkün. .. kendimi kitabin sonlarında buldum. Tebrik ediyorum Güven abi. Yaşadıklarınızı tahayyul etmek bile cok zor.Allah a emanet ol abim.arayacağım seni. Selamlar bizden. Cengiz Erdik
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil