Ben Pavorotti öldüğünde, Glen Gould ( Bethoven’ı en iyi yorumlayan Kanadalı piyanist), Oscar Peterson ( Dünyaca meşhur caz piyanisti), Paco de Lucia öldüğünde de çok üzülmüştüm.
Böyle sanatlarında inanılmaz seviyelere ulaşmış, bu duruma gelebilmek için inanılmaz emek harcamış, hayatlarını insanlığa harcamış, dünyayı güzelleştirmiş insanların ölümlerini, bilhassa erken ölümlerini hiç kabullenemedim. Bunlardan birisi de eşim Yasemin di.
Yasemin’im inanılmaz bir ressam, çok yaratıcı bir vitray sanatkarı ve dünyaya ender gelecek birisiydi. Bu ona Allah vergisiydi. Ben o güzel kadın gibi mantıklı, bir bakışta çözüm üreten başka birisine rastlamadım.
İzmir Dokuz Eylül Hastanesinde Yasemin Yumurtalığından ameliyat olmasından bir gece önce onunla sabaha kadar dertleştik, hayatımızı gözden geçirdik. Güldük hüzünlendik. Sabah ona koyu yeşil ameliyat elbiselerini, varis çoraplarını ellerimle giydirdim. Sonra onu sedyeye yerleştirdik. Hasta bakıcılara rica ettim ve onu ameliyathanenin kapısına ben götürdüm. Kapıda vedalaştık. Elimi tuttu, gülümsedi bana. “Sen üzülme canım” dedi Ben iyileşirim, ne olur üzülme”
Ameliyati 4 saat sürdü ve 4 saat ben o hastanenin mermer koridorlarındaki mermerleri saydım. Mermerlerin damarlarından şekiller ürettim. Nereye gittiğimi bilmeden dolaştım. Diğer insanlara göstermemeye çalışarak, bu neydi başımıza gelen diye köşelerde ağladım. Sonunda Yasemin ameliyattan çıktı yoğun bakıma alındı ve bana durumunun kritik olduğu söylendi.
Bir an kafam durdu. Delirdiğimi sandım zorla yoğun bakıma girdim. Yasemin kablolar içerisinde boğazında borular yatıyordu. Çok genç uzun kirpikli gözleri çok güzel genç bir adam, doktoru yanıma geldi ve orada duramayacağımı söyledi.
Doktoru bir kenara çektim. Ellerim titreyerek cep telefonumu çıkardım ve ona Yasemin’in tablolarını teker teker gösterdim. “Bu kadın çok özel bir insan” dedim. “Evet o benim eşim, kızımın annesi ve dünyada en sevdiğim insan ama o bir sanatkar, o bir ressam, o bu dünyayı güzelleştiren bir insan, onu yaşatmamız lazım, bu bizim boynumuzun borcu. Ne olur elinizden geleni yapın dedim.
Güzel adam o güzel gözleriyle, sevgiyle, gözlerimin içine bakarak koluma girdi beni dışarı çıkardı. Bana gerekirse sabaha kadar eşimin başında bekleyeceğine söz verdi. Hiç yaptığımız bir şey değil ama bana cep telefonunuzu verin, ben sizi arar bilgilendiririm dedi.
Yoğun bakımın önünde kızım Bahar’a ne diyeceğimi bilemeden, etrafımda neler olup bittiğini fark etmeden, görmeden , omuzlarım kaskatı beklerken telefonum çaldı ve söz verdiği gibi doktor beni aradı. Hayati tehlikenin geçtiğini, her şeyin kontrol altına alındığını birazdan dışarı gelip benimle konuşacağını söyledi.
Birden dizlerimin bağı çözüldü ve koridora mermer zeminin üzerine dizlerimin üstüne çöktüm. Tam o sırada doktorumuz yoğun bakımdan çıktı ve beni dizlerimin üstünde yerde görünce yanıma geldi. “Üzülmeyin” dedi Her şey geçti Yasemin Hanım iyi. Sabaha kadar kontrol altında tutacağız, sonra odasına çıkaracağız. Sonra ellerimi tuttu beni kaldırmak için. Ellerine sarıldım, öptüm ellerini. Oğlum yaşında ki çocuğun ellerini öptüm. Bacaklarım titreyerek ayağa kalktım, teşekkürler ettim. “Çok özel bir insanın hayatını kurtardınız” dedim. Bana sarıldı “Sizde çok özelsiniz” dedi ve yoğun bakıma döndü.
İşte böyle dostlarım. Hastanede kaldığımız sürede Yasemin’in resimlerini herkese gösterdim. Onu sizlere tanıttığım gibi herkese tanıttım. Başta Onkoloji Profesörü Aziz Bey, Uzman Hekim Elif Hanım, Kemo Terapi Baş Hemşiresi Deniz Hanım, o zamanlar ki Marmaris Acil Servis Doktoru Mehmet kardeşim, Sultan Hemşire ismini hatırlayamadığım hemşireler, hasta bakıcılar, kafeteryada çalışan aşçılar, elemanlar, uzmanlar, hepimiz çok çalıştık, elimizden geleni yaptık yeşil gözlü güzel kadını yaşatmak için.
Ama yapamadık. Karşımızda onu bizden fazla isteyen bileğini bükemeyeceğimiz bir güç vardı. Sonunda hepimiz çaresizliğe boyun eğdik. Ama ben kabullenemedim. 14 ay geçti ama hala kabullenemedim. Hayatının en verimli en güzel çağında daha 52 yaşında, hastalığına karşı mağrur aslanlar gibi direnen, bir gün olsun şikayet etmeyen, her yarattığı eseriyle dünyayı güzelleştiren o güzel kadının, dünyaya bu kadar zararı dokunan, bu kadar zulüm yapan hatta kafalar kesen it oğlu itler yaşarken ölüp gitmesini kabul edemedim. Küstüm.
Hani çocuk babasına küser de arkasını döner ya, işte aynen öyle artık gidecek birisi, sığınacak bir yerim yok gibi hissediyorum. Günlerce, gecelerce, haftalarca, aylarca dua ettim, benim ömrümden al onunkinin üstüne koy, ne olur ona kıyma, bak nasıl mücadele veriyor, hala sana ne kadar inanıyor, onu iyileştir diye.
Artık dua etmiyorum. Çok kızgınım, öfkeliyim, acı doluyum.
Allah’ım bana yardım et demeyecek, diyemeyecek kadar doluyum.
Bu durum ne kadar devam eder onu da bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok.
Hastanelerde paylaştığım Yasemin’imin resimlerini sizlerle de paylaşıyorum.