8 Şubat 2016 Pazartesi

RÜYA

Senin gözlerin benim cennetimdi sevgilim. Ama bana bakışına vuruldum ve hep vurulu kaldım ben.
RÜYA
Bu gün sabaha karşı Yasemin’i rüyamda gördüm. Hadi “Hayırdır inşallah” deyin. Hani bu gün bir rüya gördüm dediğiniz zaman hemen “Hayırdır inşallah” derler ya. Bakın ben de size rüyamı anlatacağım. Ne güzel adetlerimiz var aslında. Hep çökertilmek istenen kalbi merhamet dolu insanların yaşadığı bir ülkeyiz biz. Bunu hayatının büyük bir kısmını yurt dışında yaşamış, çok seyahat etmiş biri olarak söylüyorum. Yazık oluyor bu memlekete de bize de. İnanın yazık oluyor.
Neyse gelelim rüyamıza. İstanbul daydık galiba. Şehrin merkezinden uzak, bir inişli çıkışlı mahalledeydik. Ya bir park, ya da kır kahvesi gibi bir kalabalık yerdeydik. Yüzleri sanki olmayan veya fark edemediğim bir yığın insanın ortasındaydık. Yasemin bir masada tek başına oturuyordu. Elleri birbirine kenetlenmiş, sanki bir şeye canı sıkılmış gibiydi. Masanın etrafında başka sandalye yoktu. Saçlarını kızıla boyamış veya kına yakmıştı. Başka hiçbir renk yoktu rüyamda, sadece kızıl saçlar. Her taraf ve herkes gri renkliydi. Gri, içine biraz pembe katılmış gibi. Gürültülü bir yerdi, bilhassa çok çocuk vardı etrafta. Çok gürültü çıkaran ama yüzleri gözükmeyen çocuklar.
Sonra Yasemin oturduğu yerden kalktı. Hiçbir şey söylemeden bahçeden dışarı çıktı ve insan boyundaki duvarı takip ederek yokuş yukarı yürümeye başladı. Üzerinde yürüdüğü Arnavut kaldırımı caddeden bayağı yüksekti. Etrafta ağaçlar vardı ama onlarda gri renkliydi sanki. Bir tek Yaseminin saçları renkliydi ve omuz hizasından kesilmişti itinayla.
Yüz metre kadar yürüdü Yasemin, kaldırımın sonuna gelince köşede durdu ve bana “Hadi gel” artık işareti yaptı. Bense siyah metalı pırıl pırıl parlayan, benim motorsikletime hiç benzemeyen bir motor üzerinde oturuyor sanki bu işareti bekliyordum. Motoru çalıştırdım, hareket etmek istedim ama birden etrafım orta yaşlı ve yaşlı kadın Japon turistlerle çevrildi, motoruma dokunup iltifatlar etmeye başladılar. Güçlükle yakamı sıyırdım, yokuşu tırmanıp köşe başına geldim ama Yasemin yoktu.
Üzgün ve panik içerisinde sağa sola bakarken birden arkama oturduğunu hissettim. Bana sarıldı hep yaptığı gibi. Zarifçe omuzlarımdan tuttu ve kafamın sağ tarafına doğru eğildi. Bende kafamı sağa döndürebileceğim kadar döndürdüm. Göz göze geldik. O kadar pırıl pırıl, o kadar yeşil, o kadar güzeldi ki gözleri. Bu rüyamda ki dördüncü renkti. Motorsikletimin siyahı, gri herşey, yasemin’in kızıl saçları ve yeşil gözleri.
Bir müddet bakıştık birbirimize. Kızıl saçlar ve o yemyeşil gözler o kadar güzeldi ki birlikte. Gözlerimi alamadım. Baktım, baktım kaldım. Sonra uzandı ve uzun uzun öptü beni dudaklarımdan. Uzun uzun öptü. Yemin ediyorum sanki rüya değildi bu. Hissettim, her şeyi yaşıyormuş gibi hissettim. O kadar güzel öptü ki beni. Sonra yine göz göze geldik. Seni o kadar özledim ki biliyor musun dedim. Gözlerini gözlerimden ayırmadan, muzip muzip güldü. “Ama artık ağlamıyorsun bakıyorum” dedi ve uyandım.
Boş gözlerle pencerelerden içeri süzülen günışığına baktım bir müddet, bana ne olduğunu anlamadan. Sonra başımı Yasemin’in yastığının altına soktum, derin derin kokladım. Gözlerimi kapadım yastığı gözlerimin üstüne bastırdım Uyumak istedim tekrar, o kadar uyumak istedim ki bilemezsiniz. Ama bir daha da uyuyamadım.
Hadi “Hayırdır inşallah” deyin olur mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder