8 Şubat 2016 Pazartesi

İNSANLIĞIN MİLLİYETİ OLMAZ


30 yaşından beri spor salonlarına, fitness salonlarına devam ederim. Ağırlık çalışırım, koşarım, bisiklete binerim, yüzerim, tenis oynarım. Bunun haricinde senelerce kayak yaptım, dağlara tırmandım, motorcuyum, buz hokeyi bile oynadım Kanada da yaşarken. Aynı zamanda kaptanım, yelken yarışçısıyım.
Spor her zaman hayatımın bir parçası oldu. Hiç bırakmadım. Hala da devam ediyorum. Son on iki yıldır Marmaris’te Grand Azur Otelinin Fitness Kulübüne üyeyim ve bu kulüp benim hayatımın bir parçası oldu. Yasemin’im hayattayken onunla beraber gider spor yapardık. O yüzden kulüpte çalışanlar ikimizi de tanırlardı.
İnanılmaz güzel insanlar çalışıyor. Hepsi birbirinden güler yüzlü ve kibar. Daha kapıdan içeri adımınızı atar atmaz candan bir “Hoş geldin” duyuyorsunuz. En ufacık bir ihtiyacınız olsa hemen fark edip yardıma koşuyorlar. Huzurlu, tertemiz bir yer. Her seferinde koşarak gittiğim bir mekan.
Ben sanki sonunda kulübümün maskotu haline geldim. Bilhassa yaşlandıkça değerim daha bir arttı. Millet benim çalışmama bakıp beni örnek almaya başladı. Benim yanımda yoruldum demeye utanıyorlar. Yasemin vefat ettikten sonra bana ilgileri daha da arttı. Beni mutlu görmek, gülerken görmek, iyi bir havada görmek onları o kadar mutlu ediyor ki tahmin edemezsiniz. Birçoğu zaten bütün yazılarımı okuyorlar.
Saunaya giriyorum, duşumu alıyorum, dışarı çıkıyorum. Çineli bir kızcağız var hemen geliyor “Güven Bey saçlarınızı örebilir miyim” diye soruyor. Önüne oturuyorum. Saçlarımı sevgiyle örüyor. O saçlarımı örerken ben parmaklarında ki sevgiyi hissediyorum.
Geçen gün yine çalışmamı bitirdim, saunaya girdim, duşumu aldım, havlulara sarıldım ve dinlenme salonunda ki şezlonglardan birine yattım. İçerisi biraz serindi. Yarı uyanık, gözlerim kapalı yatarken bir baktım Lena, Rus asıllı ama Türkçe konuşan, çalışanlardan biri. Ayaklarının ucuna basa basa geldi. Elindeki yalnız masaj odalarında kullanılan büyük bir havlu ile beni uyandırmamaya çalışarak büyük bir dikkatle üzerimi örttü ve yine ayaklarını ucuna basarak gitti. Ben de hiç ses çıkarmadım.
İşte böyle dostlarım her şeye rağmen güzel insanlar her yerde, her millette. İnsanlığın, sevginin milliyeti yok. Neden böyle sevgiyle, huzur içerisinde, birbirimizin elinden tutarak, birbirimize destek vererek yaşamıyoruz ki? Yazık, asırlardır İnsanlar sevginin dünyada paylaştıkça, çoğalan tek varlık olduğunu hala anlamadılar.
Devamlı mesajlar alıyorum, “Sen üzülme güzel gözlüm, sen üzüldükçe benim içim acıyor” diye yazanlar, “Sizi hiç görmedim, pek az tanıyorum ama bunlar sizi çok sevmeme engel değil” diye, yazanlar, “Omzunuz iyileşti mi, bize ihtiyacınız varsa hemen atlar geliriz diyenler, “Siz sıkılmayın biz gelir evinizi toparlarız, siz sadece “alo” deyin diyenler, iki gün yazılarımı geciktirsem “İyi misiniz” diye mesaj atanlar, hatta telefon açanlar, Marinada ki mağazama gelip” Size bir kere sarılıp öpebilir miyim?” diye soran sevgi dolu, duygu dolu, beni şımartan hanım okuyucularım da var.
Ne haber dinleyebiliyor ne gazete okuyabiliyor, ne televizyon seyredebiliyorum birçoğunuz gibi. O bombalanan yıkılan evleri, o kışta kıyamette göç eden, yüzlerinde ümitsizlik ifadesi nereye gideceğini nereye göç edeceğini bilmeyen insanları gördükçe yüreğim parça parça oluyor. Ya o çocuklar, ya o çocuklar bu olup biteni hayatları boyunca unutmayacaklar biliyorum. Nasıl çaresizim, nasıl üzülüyorum bilemezsiniz.
Daha öncede yazdım, yine yazıyorum. Bence Allahın iyi insanlara yardım etme zamanı geldi. Eğer bu bir imtihansa bu kadar uzun bu kadar insafsız, acımasız bir imtihan olmaz, olmamalı. Eğer kaderse, neden bu kader dönüp dolaşıp hep garibanları buluyor anlamış değilim.
Neyin hesabını yapıyorlar, neyi paylaşamıyorlar, kim giderken ne götürmüş anlamıyorum ki. Kör mü bu insanlar bilmiyorum ki. Beyinlerine şeytan mı oturmuş. Ne biçim insanlıktır, ne biçim vicdandır anlamak mümkün değil. Ne demiş O güzel insan, Ömer Hayyam “Mal sahibi mülk sahibi. Kimdir bunun ilk sahibi?”
Ve sonra dönüp dolaşıp Mevlana hazretlerinin dediğine geliyoruz. “Bir sofranın etrafında 50 kişi yemek yer. İki hükümdar dünyaya sığmaz”
Geçecek, diyorum. Bu da geçecek. Ümit ediyorum.
Hep sürünecek, üzülecek, caresizlik içinde yaşayacak değiliz ya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder