AĞLAYAN VE ÖLEN
Belki sizlere tuhaf gelebilir ama ben mezarlıkları severim. Fırsat buldukça, mezarlıkları gezer, çiçekleri seyreder, mezar taşlarını inceler, üzerlerindeki yazıları merakla hüzünlenerek okurum. Huzur duyarım ben mezarlıklarda dolaşırken.
Ağlayan ağlar, ölen ölür. Ne ağlayanın ölene bir faydası vardır artık, ne de ölenin ağlayana. Ama bu hep böyledir. Böyle de devam eder gider. Hep merak etmişimdir. Ağlayan kendi için mi yoksa ölen için mi ağlıyor acaba diye.
Sadece mezar taşları üzerindeki yazılar incelenerek fevkalade ilginç bir kitap yazılabilir. Okuduğum birçok mezar taşı yazıların da insanların ölen için değil de daha fazla kendileri için üzüldükleri dikkatimi çekti. “ Sen gittin, ben şimdi ne olacağım? Bize şimdi kim bakacak? Biz sensiz nasıl yaşarız? Neden bu kadar erken? Zamanımıydı şimdi bizleri bırakıp gitmenin?” Yani zavallı mevta, ölüp gittiği yetmiyormuş gibi bir de suçlanıyor ve neredeyse “Niye öldün lan, nasıl ölürsün?” Diye bir dayak yemediği kalıyor.
Neyse ki herkes böyle değil. Aşağıdaki satırlar, Cuma namazından sonra her önünden geçtiğimde, ibretle, hüzünle, okuduğum, merhum emekli öğretmen Bekir Nazır Beyefendi tarafından, 1925 yılında dünyaya gelmiş, 1995 yılında ahrete göçmüş, yine emekli bir öğretmen olan eşi Nihal Nazır Hanımefendi için yazılmış.
Kıymetli eşim Nihal’e sunulur.
Bilim deryasında yelkenin vardı
Eğitip öğretmek sana yarardı
Taşardın kabinden okulun dardı
Yüreğimi dalıp geçtin Nihal’ım.
Eğitip öğretmek sana yarardı
Taşardın kabinden okulun dardı
Yüreğimi dalıp geçtin Nihal’ım.
İyilik perisi, sevgi yumağı
Şefkatin yuvası, huzur ocağı
Garibin düşkünü, ana kucağı
Can evimi yıkıp gittin Nihal’ım.
Şefkatin yuvası, huzur ocağı
Garibin düşkünü, ana kucağı
Can evimi yıkıp gittin Nihal’ım.
Gönüllerde taht kurdun çelikten
Farkın yoktu evliyadan, melekten
Dolu dolu yaşamadın felekten
Öksüz bırakıp da uçtun Nihal’ım.
Farkın yoktu evliyadan, melekten
Dolu dolu yaşamadın felekten
Öksüz bırakıp da uçtun Nihal’ım.
Yıldızım kaydı ruhumun tahtından
Divane, şaşkınım kara bahtımdan
Denizler tutuşup yansın ahımdan
Geliyorum sabret, Canım Nihal’ım.
Divane, şaşkınım kara bahtımdan
Denizler tutuşup yansın ahımdan
Geliyorum sabret, Canım Nihal’ım.
Bu şiirin üzerine siyah harflerle yazıldığı beyaz mermer taşın bitişiğinde Bekir Bey’in mezar taşı var. Karı-koca, yan yana, adeta koyun koyuna yatıyorlar. Bazen mezarlarının başında bir Fatiha okurken, sanki onları birbirlerine sarılmış, mutlu, yüzlerinde bir gülümseme, huzur içinde yatıyor gibi görüyorum. Mezarlarının ayakucunda ise kitap formu verilmiş beyaz mermerden, bir levha üzerinde, siyah harflerle “Biz biriz” yazıyor.
Mekanları cennet olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder