MINA GODUĞUM
Muğla yöresinin çok sevimli ama anlaşılması zor bir lehçesi vardır. Son zamanlarda bu yörede çevrilen diziler ve filmler sayesinde memleketimizin diğer kesimleri bu bölgenin bu özelliği hakkında biraz olsun bilgi sahibi oldular. Ben Marmaris’e 1963 yılında ilk geldiğimde ahalinin konuştuğundan hiç bir şey anlamamıştım. Yani bu yöreye gelen ziyaretçiler konuşulanları anlamakta zorluk çekerler. Bütün anlatmak istediğim bu.
Şimdi gelelim hikayemize; Yurt dışında yaşayan gurbetçiler Ege, Akdeniz sahillerinin değerini bilirler. Ellerine geçen her fırsatta tatile gelirler, sonra tatilleri bitince, mahzun mahzun boyunlarını büküp, yaşadıkları sıcak, güneşli günleri mumla arayacakları ülkelere, gurbet ellerine geri dönerler.
Kanada’da yaşayan arkadaşlarımdan Tomris ve Necati de mavi yolculuğun ve Marmaris’in hasretini çekenlerdendi. İstanbul Güzel Sanatlar mezunu olan bu sevimli karı-koca kısacık olan tatillerine muhakkak bir mavi yolculuk sıkıştırır, dönüşlerinde ise yaşadıklarını bizimle paylaşırlardı.
Kabarık siyah saçlı, kocaman gözlüklü, orta boylu, giyimini ve makyajını yıllardır değiştirmeyen, bir opera sanatkarı kadar kuvvetli bir ses tonuna sahip, gülmeyi ve güldürmeyi çok seven Tomris olayları çok dikkatli inceler ve her zaman hınzır bir şeyler yakalardı.
Yine bir tatil dönüşünde “Güvenciğim” diye başladı Tomris, “O sıcakta ellerimizde bavullar, sırtımızda çantalar, epey bir aradıktan sonra tam terden delirme sınırına geldiğimizde, Allah’a şükür mavi yolculuğa çıkacağımız tekneyi bulduk, çocuklar yardım etti, yerleştik. Teknede Necati ve benden başka Türk yolcu yoktu. Neyse denize geç çıktığımızdan pek uzağa gitmedik. Çiftlik denen harika bir koya demir attık. Yemekten sonra çarşaflarımızı güverteye serdik ve yıldızların altında harika bir uyku çektik.
Sabah olunca yolculuğumuz devam etti. Gemiciler ve kaptan Egeli olduklarından mı, yoksa biz Türkçeyi unuttuğumuzdan mı bir türlü kendi aralarında ne konuştuklarını anlayamıyorduk. Bir “Mına goduğumdur” gidiyordu. Mına goduğum havluyu beğenmedi. Mına goduğum soğuk su istiyormuş. Mına goduğum kamarasında rahat edememiş, Mına goyacaksın ki bak nasıl rahat ediyor. Buz kalmamış hay mına goyum. Görüyor musun bak nasıl kızıyor mına goduğum. Ulan istekleri bitmiyor mına goduklarımın.
Mına goduğum şöyle, mına goduğum böyle akşamı ettik. Sonunda dayanamadım gemicilerden birine, “ Nedir oğlum bu mına goduğum Allah aşkına? Bütün gün anlamaya çalıştık, bu yörenin lafı mı?” diye sordum. Çocuk kızardı, bozardı, kekeledi, mahçup mahçup önüne baktı. “ Yok abla işte söylüyoruz,” dedi ve kayboldu.
O akşam birlikte birkaç kadeh parlattıktan sonra kaptandan mına goduğumun ne olduğunu öğrendik. Gülmekten kasıklarımıza ağrı girdi Güvenciğim. Yolculuğumuz bitene kadar çocuklar utanmasın diye duymazlıktan geldik.
Sohbetimiz böyle devam ederken, biraz telaşlı biri olan Necati, Tomris’e “ Hadi Tomrisçiğim hava limanına gideceğiz, otobüsü kaçıracağız deyince Tomris cevabı yapıştırdı. “ ŞURADA BİR ŞEY ANLATIYORUZ. SIKMA BENİ NECATİ, MINA GOYUM OTOBÜSÜN. NE OLMUŞ KAÇIRIRSAK TAKSİYLE GİDERİZ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder