CENNETTE SEN, CEHENNEMDE SEN
Kasım ayı Toronto’nun en sevimsiz ayıdır çünkü sonbahardan kışa geçiş ayıdır. Yani ne kıştır ne de son bahardır. Gökyüzü hep grimsi siyah olur bütün bir ay boyunca. Güneş hiç yüzünü göstermez. Bazen soğuk yağmur, bazen de kar atıştırır. Bu ay boyunca intiharların sayısı artar. Noel ışıklarını ve ilahilerini kasım ayının sonlarına doğru yani bir ay önceden başlatırlar, biraz moral olsun diye. İnsanı hakikaten canından bezdirir Kasım ayı.
İşte böyle bir Kasım sabahı, saat altıda istemeye istemeye yatağımdan kalktım, giyindim. Çok önemli bir kontrat sunum toplantısı için Ottawa’ya uçmam gerekiyordu. Asansöre bindim arabama geldim. Kanada’da “freezing rain” diye bir bela vardır. Önce yağmur yağar, sonra buz tutar. Sabah arabanıza geldiğinizde bütün camlar buz tuttuğundan bagajınızdan buz kazıyıcıyı çıkarır, söve söve Japon yapıştırıcı gibi yapışmış buzları temizlersiniz. Epey bir titreyerek camları kazıdıktan sonra arabamı çalıştırıp hava limanına geldim. Hava limanı benim gibi sabahın köründe kalkıp gelmiş, dünyayı kurtarmaya çalışan bir yığın salak ile dolu olduğundan yalnızlık çekmedim.
Sonunda uçağa bindik, kemerleri bağladık uçağın burnu dikildi havalandık. Kara bulutları deldik, yağmurdan geçtik, ideal yüksekliğe çıktık. Aaa cennet. Pırıl pırıl bir güneş, masmavi gökyüzü, ne yağmur, ne o kara, gri bulutlar, ne hava kirliliği, bütün pislik aşağıda kaldı. Yeni bir dünyaya geldik.
İşte o zaman düşündüm, aklım başıma geldi “F” vitaminlerim benim. Cennette, cehennemde aslında bu dünyada. İnsanın kendi seçimine bağlı. Eğer dik yaşar bulutları deler geçerseniz, daha doğrusu boyuna yaşayıp yükseklere çıkarsanız görüş alanınız büyüyor, o kadar güzelleşiyor ki her şey, dünya görüşünüz değişiyor hayata bağlanıyorsunuz. Eğer enine yaşamayı seçtiyseniz, kara bulutlar, dedikodu, kıskançlık, çekememezlik, deprasyon, problemlerden yakanızı sıyıramıyorsunuz. Aslında güneşte, masmavi gökyüzü de, yıldızlar da hep oradalar, bulutların üstünde. Bütün yapacağınız bunu keşfedip gayret göstermeniz, yükselmeniz, hayata bakış açınızı değiştirmeniz.
İşte o sevimsiz Kasım sabahı Ottawa’ya uçarken başka ne oldu biliyor musunuz? Sol kolumu dayadığım uçağın pencere kenarında bir uğur böceği buldum. Evet, yanlış okumadınız bir uğur böceği buldum. Kasım ayında, böyle bir havada DC9 jet uçağının içinde hem de benim penceremde inanamadım. Çok dikkat ederek işaret parmağımın üstüne aldım ve bir müddet hayretler içerisinde, hayranlıkla birbirimizi seyrettik. ( daha doğrusu ben hayretler içerisinde hayranlıkla onu seyrettim, o ne düşündü bilemem) sonra uçup gitti şeker şey. Uğur böceklerine bayılırım. O kadar severim ki. “Bu uğur böceği boşu boşuna sana gönderilmedi” dedim kendi kendime.
O akşam Ottawa’dan akşam uçağında yıldızları seyrederek cebimde üç milyon Kanada dolarlık bir kontratla döndüm Toronto’ya.
Ömer Hayyam boşuna” Cennette sen Cehennemde sen” dememiş yani!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder