DENİZ GEZMİŞ
Deniz rüyama girdi dün gece, ilk kez 49 yıl sonra. En son 1968 yılı güzel bir yaz gününde Harem sırtlarından ayaklarımızı sarkıtıp, birlikte boğazdan gelip geçen şilepleri izlemiştik.
Rüyamda Bandırma çarşısı gibi bitişik üç katlı mağazaların bulunduğu bir yerdeydim. Bir tanesi de her nasılsa benim mağazamdı. Birden birileri yandaki giyim mağazasına Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının geldiğini söylediler. İnanamadım, herşeyi bırakıp yandaki mağazaya koştum. Kapıda beni yeşil parka giyinmiş kirli sakallı iki genç karşıladılar. İçeri bırakmak istemediler. Önümü kestiler.. Onlara ismimi söyledim. Deniz'in çocukluk arkadaşı olduğumu söyledim. Deniz'in neredeyse bütün sülalesini tek tek saydım. İkna oldular ama yine de birisi benimle içeri geldi.
Birden, sıra sıra asılmış paltoların arkasından yüzünde bir gülümsemeyle Deniz çıktı. Üzerinde kolsuz "V" yaka bir kazak vardı. Birbirimizi süzdük. Doğrudan gözlerinin taaa içine baktım. Deniz'in gözlerini çok severdim. Koyu kahverengi ile siyah arası, çekik çekikti gözleri. Kirpikleri o kadar uzundu ki neredeyse kaşlarına değerdi. "Ben Güven Deniz" dedim "Güven, Güven Karabenli, Ahmet Bey'in oğlu, Erdoğan Karabenli'nin kardeşi. Boynuma sarıldı. "Güven" dedi "Nereden çıktın sen?" Sonra geri çekildi Saçların sakallaŕın bembeyaz olmuş, sevdamı çekiyorsun" diye sordu, güldü. "Sen hiç değişmemişsin, saçların hala simsiyah, yalnız biraz kamburlaşmıssın galiba" dedim. Hınzır hınzır güldü. Sizin yüzünüzden; hepinizden uzun boylu olduğumdan sizinle konuşmak için hep eğile eğile böyle oldum" dedi ikimizde güldük bu kez, bir daha sarıldık birbirimize.
"Güven bu dükkanın arkasında bir dere var Sivas'ta bizim Sularbaşı mahallesindeki dereye benziyor. Hatırlıyormusun seninle balık tutar akvaryum yapardık. Sonra millet gelir; kepçe lan bunlar balık değil, kurbağa yavrusu tutmussunuz salaklar derlerdi. Bizde kurbağa yavrularını götürür dereye geri atardık. Ama sonunda balık yavrusu tutmayı becermiştik değil mi? Diye sordu. Ben daha cevap vermeden koluma girdi beni mağazanın arka kapısından dışarı çıkarıp derenin kenarına adete taşıdı. Dereyi işaret etti. Benzemiyor mu" diye sordu. Çocukken de aynısını yapar, heyecanlanınca herşeyi unuturdu. Biraz daha güldük. Evet hakikaten çok benziyor Deniz dedim" Derin derin içini çekti. "O günleri nasıl özlüyorum bikemezsin Güven" dedi. Gözleri daldı gitti.
Konuyu değiştirmek için; "Abin Bora ile hala telefonla görüşüyoruz, ama küçük kardeşin Hamdi'yi hiç görmedim biliyor musun? Kulakları hala kepçe gibi mi? diye sordum. "Bilmem ki ben de görmedim" dedi. "Can Dündar Hamdi'nin ağzından Abim Deniz diye bir kitap yazdı, ona bir resmimizi gönderdim" dedim. "Hangi resmi?" diye sordu. "Sivas'ta Paşa Fabrikasın da mahalledeki çocuklarla çektirdiğimiz piknik resmimizi" dedim. Fotoğrafta abin Bora da var" diye ilave ettim. "Ama ben daha güzel çıkmışımdır değil mi"? dedi, yine gülüştük.
Biz böyle güle oynaya konuşurken sokağun yukarı ucundan birisi çok kısa boylu iki kişi belirdi. Bizi görür görmez uzun boylusu hemen telefonuna sarıldı. "Tanıdılar seni Deniz, hemen arkadaşlarına haber ver" dedim. Mağazanın arka kapısından içeri girdi, gözden kayboldu.
Sabah ezanıyla uyandım. Bir daha da uyku tutmadı.
( Alt sıra; en soldaki ben, yanımda yatan Deniz, Deniz'in başını dayadığı abisi Bora Gezmiş. Yer Sivas, Paşa Fabrikası piknik alanı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder