17 Şubat 2018 Cumartesi

NAYLON ŞEYH


Kendi kendime yakıştırdığım "Naylon Şeyh" lakabı bazı okurlarım tarafından şirin ve komik bulunurken, bazı okurlarım tarafından ise garipseniyor, hatta sevilmiyor. Belki biraz da itici bulunuyor.


Efendim, şimdi bu "Naylon Şeyh" nereden aklıma geldi, nereden çıktı? İşte yazıyorum.


Marmaris'te ki hediyelik eşya mağazamızda satmak amacıyla çini tabaklar satın almak için eşim ve üç yaşlarındaki kızımla Kütahya' ya gittik, yıl 1990.


Kütahya' ya ulaştığımızda alışverişe nereden başlayacağımızı bilemedik. Çünkü her taraf Çini mağazalarıyla doluydu. Sonunda Yeşil Cami'nin karşısında Nimet Çini isimli bir mağazaya girdik. Yarım saat geçti, geçmedi mağazanın kapısı sessizce açıldı ve içeriye fevkalade şık, kahverengi çizgili takım elbiseli, ayakkabıları pırıl pırıl boyanmış, parlatılmış, saçı sakalı ihtimamla kesilmiş , taranmış, gözlüklü, pipo içen bir beyefendi girdi. Sessizce çalışma masasının arkasındaki sandalyeye oturdu. Piposunu tüttürmeye başladı. Mağazadaki çocuklar koşturup 'Baba hoşgeldin" deyip elini öpünce babaları olduğunu anladım.


Baba benim kendisini süzdüğümü fark edince bana bakıp çok kibar bir üslup ve ses tonuyla " Beyefendi uzaktan geldiniz yorulmuşsunuzdur; şöyle buyurun, bir çay için, iki laf edelim" dedi. Sonra " Dükkanın tam karşısında ki camiyi işaret etti. 'Şu karşıda gördüğün caminin emekli imamıyım. Aynı zamanda hafızım ben" dedi. İşte Yeşil Cami'nin emekli imamı, Şabani Tarikatının şeyhi, Hafız Mehmet Dumlu Hoca ile tanışmamız böyle oldu.( Sonradan öğrendim şeyh olduğunu)


Bu kadar ihtimamla giyinmiş bir beyefendi, boynunda kravat, elinde pipo, başının tam üstünde kocaman bir Atatürk portresi, yakasında Atatürk rozeti, ile emekli cami imamını yanyana getiremediğimi fark eden Mehmet Hoca " Güven Bey oğlum" diye devam etti "" Ben  Atatürk'ü çok severim. O olmasaydı kim bilir bugün nerelerde olurduk, ismimiz cismimiz ne olurdu? Rahmetlik babam Ömer Lütfü Bey , atamızın yanında üstteğmen rütbesiyle çarpışmış, iki kurşun yarası bir de İstiklal madalyası almıştır. Ben atamızın resmini iftiharla asıyorum ki bu mağazaya yobazlar girmesin, giremesin". Dedi.


1929 yılında Kütahya'da doğan, üç yüzden fazla ilahi bilen ve icra eden, bir klasik Türk Müziği aşığı ve otoritesi olan, binlerce müritin takip ettiği, bir vakıf kurup topladığı paralarla on altı adet harap olmuş türbeyi, mescitleri camileri hayata döndüren, Kütahya'ya aşık  Mehmet Dumlu Hoca'ya, Kütahya'lı yobazlar işlerine gelmediğinden "Naylon Hoca" Lakabını takmışlardı.


Bir saat ömrüm kalsa, Allah dese ki bana, " Ya kulum Mehmet! Benden bir dileğin var mı?" Ya Rabbi! kalan bir saati de sana hizmetle geçirmek isterim" diyen Mehmet Dumlu Hoca efendiyi 27 Agustos 2010 yılında Memleketi Kütahya'da toprağa verdik.


Allah bana Mehmet Hoca'nın dizinin dibinde oturup,  eşim ve kızımla onu dinlemeyi nasip etti. Bu güzel insana yapılan haksızlık senelerce içimde kaldı. Bu haksızlığı protesto etmek için kendime "Naylon Şeyh" ismini koydum.


Mehmet Hocam her sorduğum soruya sabırla cevap verir, sonra da derin bi iç çeker, güzel derin kahverengi gözleri dalar, "Yaaaaa adı güzel Güven efendi oğlum, yaaaa derdi.


İşte esrar perdesi aralandı. Şimdi herşeyi biliyorsunuz.


Yaaaa!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder