GÜLMEK VEYA GÜLMEMEK
Yıllar önce Kanada'da yaşarken televizyonda Dalai Lama ile bir kadın gazetecinin söyleşisini izlemiştim. Kadının sorduğu her üzücü ve dramatik soruya Dalai Lama, surat asmadan tam tersi yüzünde büyük bir gülümsemeyle cevap vernişti. O söyleşiyi hiç unutmadım. Ne zaman beni üzecek veya sinirlendirecek bir soru ile karşılassam cevap vermeden önce Dalay Lama'nın güler yüzünü hatırlarım ve kocaman gülümserim..
Naylon Şeyhiniz olarak derim ki; Gülün "F" vitaminlerim. Ciğerleriniz ağrıyana kadar nefesiniz kesilinceye kadar gözlerinizden yaşlar akıncaya kadar gülün.
İnsanlar size " Deli mi ne" deyinceye kadar gülün. Aldırış bile etmeyin. Çok ısrarcı olurlarsa "Heeee deliyim ne olmuş" deyip daha çok gülün. Hiç kimsenin gülmenizi engellemesine izin vermeyin.
Siznle birlikte gülen ve sizi güldüren insanların değerini bilin. İki eliniz kanda olsa bile arayın, bulun onları. Herşeyden vazgeçin onlardan vazgeçmeyin. Ellerini hiç bırakmayın.
Gülen, güldüren insanlar güneş gibidir. Verdikleri ışıkla yaşamınızı aydınlatır, yaydıkları enerji ile içinizi ısıtırlar. Bunu hiç unutmayın.
Bir zaman gelecek iyi ki o kadar gülmüşüm be, ne güzel yaşamışım diyecek yine güleceksiniz. Veya amma süründüm be deyip iç geçireceksiniz. Ne yaparsanız yapın sonunda ölüp gideceğiniz bir dünya bu. İstediğiniz kadar surat asın ne değişecek, neyi değiştireceksiniz ki?
Bence gülün. Ciğerleriniz ağrıyana kadar, nefesiniz kesilinceye kadar, gözlerinizden yaşlar akıncaya kadar gülün.
Şunu aklınızdan çıkarmayın; Şeytan gülmenizi istemez. O sizin mutsuzluğunuzu seyredip gülmeye bayılır.
Her somurttuğunuzda şeytanın sizi kucağına aldığını unutmayın.
Şeytan taşlıyacağınıza gülün. Bırakın o somurtsun.
Tercih sizin.
(Yazımı bitirdim hala gülüyorum. Duramıyorum, elinde değil.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder