17 Şubat 2018 Cumartesi

SİVAS ELLERİNDE SAZIM ÇALINIR


Birisinin iyiliğini, güzelliğini, dürüstlüğünü fark ettiğimizde "evliya gibi adam" deriz. Eğer bu deyim ülkeler için kullanılsa hiç tereddüt etmeden evliya gibi ülke derdim Kanada için.


Kanada kurulduğundan bu yana dünyanın dört bir yanından gelen insanlara kucak açmış onlara imkanlar sunmus, yeni bir hayata başlamaları için destek vermiş, sahip çıkmış, hayatlarını kurtarmış, barış içinde yaşamayı ve yaşatmayı gaye edinmiş bir ülkedir.


Kanada'da 20 yılım geçti. Kanada benim ikinci vatanımdır. Her gittiğim ülkede mevzu açılınca kiminle konuştuysam sizlerle paylaştıklarımı paylaştım. Kanada'yı her zaman övdüm. Bir Kanada varandaşı olduğum için çok şanslı olduğumu, gurur duyduğumu söyledim.


Son yazım bazı arkadaşlarım ve okurlarım tarafından yanlış anlaşıldı gibi. Ben o yazımda hiç bir ülkeyi kötülemedim. Başka ülkelere yerleşen insanları da kınamadım. Sadece kişilerin kendi memleketinin değerini anlamasını ve o rüya gibi gördükleri üilkelerde ne gibi zorluklarla karşılaşacakları anlatmaya çalıştım. Bir ülkede tatil geçirmekle o ülkede yaşamanın birbirinden çok farklı olduğunu vurgulamaya çalıştım.


Bizler kendi ülkemizde nasıl  Muhacir, Balkan göçmeni, Adalı, Bulgar Türkü Suriye'li terimleri kullanıyorsak, dünyanın diğer ülkelerinde de üç aşağı beş yukarı aynı durumun  olduğunu anlattım.


İnsanın vatanı, geldiği şehri, kasabası, köyü, hatta mahallesi bile çok özeldir. Buralarda hissettiğiniz duyguları dünyanın hiç bir yerinde hissedemezsiniz. Çünkü o duygular sihirlidir, efsanevidir, gizemlidir kelimelerle anlatılamaz. Dünyanın bir çok yerini görmüş, uzun yıllar yurt dışında yaşamış biri olmama rağmen yolum Sivas'a düştüğünde içime izah edemediğim anlayamadığım bir coşku dolar. Gemereği geçer geçmez bozkırlara, terk edilmiş tren istasyonlarına, koyun sürülerine, inek sürülerine, kayalıklara, dereciklere, kavak ağaçlarına, söğüt ağaçlarına, Veysel'in kır çiçeklerine, pırıl pırıl bir damla rutubet içermeyen masmavi gökyüzüne bakar dalar giderim. İçim içime sığmaz ayaklarım yere basmaz. Aklımda ne Newyork'un gökdelenleri ne Eyfel kulesi; ne Niagara şelaleleri, ne Alhamra Sarayı, ne Taşmahal ne de sevdiğim kızlar kalır. Roma'daki aşk çeşmesi sizin olsun ben Kepenek suyunu özledim derim. Bütün binalar bir yana , benim Cumhurıyet Lisem bir yana derim.


Halen Kanada'da yaşayan arkadaşlarım bilirler; onlarla 20 yıl yaşadım, elimden sazım, dilimden türkülerim düşmedi.


Bu yüzden bir daha taş yerinde ağırdır diyorum.


Beni lütfen doğru anlayın, doğru okuyun.


Hepsi bu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder