YAZAN VE OKUYAN
Siz bir yazarın dünyasını bilemezsiniz. Biraz fazla iddealı başladım galiba. Belki de şöyle demek daha doğru olurdu; Böyle bir cümle ile yazısına başlayacak kadar ukala, kendini bir bok sanan aslında çok bencil biri olduğunu düşünemezsiniz. En büýük yazarlar kişiliklerini ve iç dünyalarını yarattıkları satırların altına en güzel saklamasını becerenlerdir.
Bir yazarın hayatı hamile bir kadının hamilelik sürecine benzer. Ama bu süreç hiç bitmez ve düzensizdir. Bazen doğum hemen olur. Bazen bu hamilelik on dakika, bazen on gün, bazen on hafta, on ay, hatta ay on yıl bile sürebilir. Doğum heyecanı, endişesi, sancısı hep vardır. Aş erme devresi de hiç bitmez. Paket paket sigara, kahve üstüne kahve, şise şişe köpek öldüren şarap tüketilir. Mideler yanar, incelir, hatta delinir.
Arılar çicek çiçek dolaşır, çiçekten çiçeğe konarlar. Bu arıların çicekleri çok sevdiklerinden değil, işlerini yapmak zorunda olduklarındandır. Çiçeklerin güzelliklerinin farkında bile olmazlar. Sokarlar hortumlarını alırlar alacaklarını. Sonra da bal yaparlar. Biz de o balı afiyetle yeriz.
Arıların çiçeklere olan ilgisi istediklerini alınca biter. Yazarlarında ilgisi kitapları yayımlanıp ellerine geçince sona erer.
Sıkıntıları bir süreliğine kaybolur. Hatta banyo yapar viski bile içerler.
Ama okurların hisleri farklıdır. Cünkü okurlar okudukça daha fazla görmeye, daha fazla düşuncelere dalmaya, daha fazla yaşamları ile ilgilenmeye, daha fazla çevrelerinde olup biteni fark etmeye başlarlar. Dünyaya adeta, yeniden gelirler, daha fazla bağlanırlar. Veya dünyadan daha fazla soğurlar, uzaklaşırlar.
Balı yapanlarla, tüketenlerin yaşamı o kadar farklıdır ki birbirinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder