Kanada'da yaşarken işim icabı bir çok yaşlılar evi ve huzur evi ziyaretinde bulundum. Şahit olduklarım, gördüklerim beni çok duygulandırdı. Allah'a şükür bizim ülkemizde insanlarımız yaşlılarına sahip çıkarlar, böyle bir kenara atmazlar dedim kendi kendime, gurur duydum.
1988 yılında Türkiye'ye döndüğümde ülkemin maalesef benim 20 yıl önce bıraktığım ülke olmadığını, değerlerin değiştiğini gördüm. Huzur evleri her yerdeydi. Sonra oturdum bu yazıyı yazdım.
YOLUN SONU GÖZÜKÜYOR
Huzur evine yerleştirilmeden bulmalısın huzuru. Ceplerine, avurtlarına, göğsüne, doldurmalısın, yani yanında götürmelisin cesurca ama çaktırmadan. Belki de dünyada ki son mekanın olduğunu bilsen de, bir daha nasıl çıkacağını veya çıkarılacağını bilmesen de susacaksın, mutlu gözükeceksin sadece iç geçireceksin arasıra.. Seni oraya yerleştirenlerin huzursuzluğunun huzurunu bozmasına izin vermeyeceksin.
Hayat bu işte ne bekliyordun ki? diye soracaksın kendine. Neyse ki iyi ve namuslu bir yaşamım oldu deyip kendi kendinin sırtını sıvazlamak isteyeceksin. Belki de "buuuum" deyip kayboluvermek en güzeli, sessiz ve kimsenin haberi olmadan diye düşüneceksin. İncecik yüreğinle hala haklı görmeye çalışacaksın seni buraya terkedenleri.
Belki de tadında bırakmak en güzeli. Ama yine de giderken arkasından hiç değilse bir karalar bağlayanı, bir gözyaşı dökeni, bir gitme diye sarılanı olsun istiyor insan diye de düşüneceksin. Ve seni bırakıp gidenler, vedalaşırken neye el salladığını, niye el salladığını hiç bilemeyecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder