KANGAL
Benim Yener Okatan isimli, çok sevdiğim ve hürmet ettiğim bir ağabeyim var. Yener Abi ben Sivas Talebe Yurdunda kalırken gece müdürüydü. Kendisi kıymetli bir botanik profesörü şair ve yazardır. Aynı zamanda çok güzel saz çalar ve türkü söyler.
Yener Abi’ face’te paylaştığı bir çoban ve Kangal’ın hikayesini okumuş ve çok etkilenmiştim. Sivas’ta ellili yıllarda bir çoban arkasında koca bir Kangal köpeği ile şehre alışverişe gelir. Şehir hayatına alışık olmayan çoban mahcup, ezik, utangaç bir halde başı önünde yürürken zincirinden tuttuğu Kangalın peşine bir yığın sokak köpeği takılır havlayarak hırlayarak onu takip ederler.. Kangal başı dimdik aldırış bile etmeden, döndürüp başını bakmadan yoluna devam edip gider. Takip eden sokak köpeklerinden hiçbiri Kangala yaklaşmaya cesaret edemez. Sonra da Kangal’ın zerre kadar kendilerine değer vermediğini anlayınca çeker gider, köşelerine çekilirler. O zamanlar küçücük bir çocuk olan Yener Abi “işte” der “ben hayatım boyunca bu Kangal gibi yaşayacağım. Çoban gibi yaşamak bana yakışmaz.”
Bu sabah Marina’ya gelirken arabamla önümdeki eski, boyaları dökülmüş, Şahin marka bir araba dikkatimi çekti. Evet, araba eski külüstür bir arabaydı ama arka camında kocaman bir Kemal Atatürk yazısı ve imzası, içinde de gözlerini yola dikmiş dimdik bir adam oturuyordu.
Duygulandım. İşte dedim; biz Kemal Atatürk’e gönül vermiş, ona inanmış insanlar hikayedeki Kangal gibiyiz. Başımız dimdik ve gururluyuz. Ne yaparlarsa yapsınlar bu sevgiyi, bu saygıyı, elimizden alamaz, bu ateşi söndüremezler. Bize o güzel adamı ve bu memleket için yaptıklarını unutturamaz, bizi inandığımız gönül verdiğimiz yolumuzdan saptıramazlar. Uğraşırlar, uğraşırlar eninde, sonunda köşelerine çekilir kıvrılır yatarlar.
O kadar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder